Ortada sandık sendromu hakkında

2 yorum:
Hiç kendinizi Çağla ŞİKEL'in yediği tostun arasındaki içi geçmiş kaşar gibi hissettiğiniz oldu mu? Ya da yükü ağır gelmiş terazi gibi kendinizi kötü hissettiğiniz oldu mu? İşte o durumlardayım bu aralar.  Hayatta en zor şeylerden biri insanlar arasında kalmak, iyi niyetinizi bir türlü izah edememek, herkesin gönlünü yapmak isterken ne İsa'ya ne de Musa'ya yaranabilmektir. Ben buna kısaca "ortada sandık sendromu" diyorum.

Ortada sandık sendromu yaşamanıza sebep olan olaylar genelde şöyle gelişir. Çok sevdiğiniz iki dostunuz, akrabanız vardır ve birbirleri ile geçinemezler, eften püften yere tartışır kavga ederler. Siz de bu duruma fazlasıyla üzülür ve ortamın düzelmesi için araya girersiniz. Zaten ne olursa işte o zaman olur, beyninizin sitildiği yetmez, bir de gereksiz yere dert sahibi olursunuz.
Elalemin derdi beni mi gerdi? diyemediğiniz içinde olay döner dolaşır size kaçar.

Uyardığınız dostlar sizi azarlar, hatta doğruyu söylediğiniz için size küserler. Sinir ve üzüntü içerisinde "
aklımı siteyim" derken bulursunuz kendinizi. Ayrıca bir bakarsınız, aralarını bulmaya çalıştığınız insanlar "can ciğer kuzu sarması" modunda birlikte geziyorlar.

Sen iki insan arasında ip cambazı gibi, gide gele arabulmaya çalış, sonra bir bak birbirleri ile konuşmamak adına ölüm orucuna girenler, sarmaş dolaş birbirinde oruç açsın. Ara bulmak isterken,
istenmeyen adam durumuna düşmek hiç hoş olmuyor valla. En iyisi araya hiç girmemek, ne haliniz varsa görün demek sanırım.

Yürüyün be kardeşim, sizle mi uğraşıcam. Küsen küser, kalan sağlar bizimdir. Bundan sonra hali ahvalimiz budur.
Bizi beğenmeyen küçük kızını vermesin. Aaaa...
Hiç kendinizi Çağla ŞİKEL'in yediği tostun arasındaki içi geçmiş kaşar gibi hissettiğiniz oldu mu? Ya da yükü ağır gelmiş terazi gibi kendinizi kötü hissettiğiniz oldu mu? İşte o durumlardayım bu aralar.  Hayatta en zor şeylerden biri insanlar arasında kalmak, iyi niyetinizi bir türlü izah edememek, herkesin gönlünü yapmak isterken ne İsa'ya ne de Musa'ya yaranabilmektir. Ben buna kısaca "ortada sandık sendromu" diyorum.

Ortada sandık sendromu yaşamanıza sebep olan olaylar genelde şöyle gelişir. Çok sevdiğiniz iki dostunuz, akrabanız vardır ve birbirleri ile geçinemezler, eften püften yere tartışır kavga ederler. Siz de bu duruma fazlasıyla üzülür ve ortamın düzelmesi için araya girersiniz. Zaten ne olursa işte o zaman olur, beyninizin sitildiği yetmez, bir de gereksiz yere dert sahibi olursunuz.
Elalemin derdi beni mi gerdi? diyemediğiniz içinde olay döner dolaşır size kaçar.

Uyardığınız dostlar sizi azarlar, hatta doğruyu söylediğiniz için size küserler. Sinir ve üzüntü içerisinde "
aklımı siteyim" derken bulursunuz kendinizi. Ayrıca bir bakarsınız, aralarını bulmaya çalıştığınız insanlar "can ciğer kuzu sarması" modunda birlikte geziyorlar.

Sen iki insan arasında ip cambazı gibi, gide gele arabulmaya çalış, sonra bir bak birbirleri ile konuşmamak adına ölüm orucuna girenler, sarmaş dolaş birbirinde oruç açsın. Ara bulmak isterken,
istenmeyen adam durumuna düşmek hiç hoş olmuyor valla. En iyisi araya hiç girmemek, ne haliniz varsa görün demek sanırım.

Yürüyün be kardeşim, sizle mi uğraşıcam. Küsen küser, kalan sağlar bizimdir. Bundan sonra hali ahvalimiz budur.
Bizi beğenmeyen küçük kızını vermesin. Aaaa...

Küçük, küçük şeyler kor, büyüdükçe adama

4 yorum:
Hayatta en çok sevindiğiniz şeylerin bir yalan olduğunu bilmek ve cefasını çektiğiniz şeylerin, sefasının sürüldüğünü görmek koyar genelde adama. Umursamaz hıyarın teki değilseniz, erkek de olsanız az çok duygularınız vardır. Alıngan olursunuz, PMS dönemleriniz yoksa da zaman zaman ergen triplerine girersiniz. Arada eski günlere dönüp alzemair ile nostalji arasında gidip gelirsiniz.

İşte o günlerden bir gün çok sevgili dedem evimizin arka bahçesine mini mini civcivler almış onlara küçük bir kafes yapmış onlarla oyalanıyordu. Çocuktum, hoşuma gitmişti, ben de bir tane istiyorum dedim. Ertesi gün bir karton kutu içinde minik sarı bir civciv getirdi dedem. Çok sevdim onu, dedeme teşekkür ettim boynuna sarıldım. Birkaç gün geçti aradan bir gün babamla dedemi tartışırken gördüm ve babam cebinden birşey çıkarıp dedeme verdi dedem de aldı cebine koydu.

Gidip babama sordum ne olduğunu, dedemle neden tartışıyorsunuz diye. Sinirli olduğu kadar üzgün olduğunu farkettiğim babam: - Yok bir şey İbrahim! dedi. Deden sana aldığı civcivin parasını istiyor "2TL".

O an içimde "civcive" "sevgiye" "dedeme" dair birşeyler yıkıldı. Şimdi ne zaman pazarda götü boklu bir civciv görsem o anı hatırlayıp üzülüyorum. Ne zaman avucuma birisi "2 TL" para üstü koysa babamın dedeme verdiği "2 TL" aklıma geliyor elimde olmadan yine üzülüyorum. Ah! be dede, cimri olman birşey değil de o "2 TL" ile neleri yıktın içimde bir bilsen.
Hayatta en çok sevindiğiniz şeylerin bir yalan olduğunu bilmek ve cefasını çektiğiniz şeylerin, sefasının sürüldüğünü görmek koyar genelde adama. Umursamaz hıyarın teki değilseniz, erkek de olsanız az çok duygularınız vardır. Alıngan olursunuz, PMS dönemleriniz yoksa da zaman zaman ergen triplerine girersiniz. Arada eski günlere dönüp alzemair ile nostalji arasında gidip gelirsiniz.

İşte o günlerden bir gün çok sevgili dedem evimizin arka bahçesine mini mini civcivler almış onlara küçük bir kafes yapmış onlarla oyalanıyordu. Çocuktum, hoşuma gitmişti, ben de bir tane istiyorum dedim. Ertesi gün bir karton kutu içinde minik sarı bir civciv getirdi dedem. Çok sevdim onu, dedeme teşekkür ettim boynuna sarıldım. Birkaç gün geçti aradan bir gün babamla dedemi tartışırken gördüm ve babam cebinden birşey çıkarıp dedeme verdi dedem de aldı cebine koydu.

Gidip babama sordum ne olduğunu, dedemle neden tartışıyorsunuz diye. Sinirli olduğu kadar üzgün olduğunu farkettiğim babam: - Yok bir şey İbrahim! dedi. Deden sana aldığı civcivin parasını istiyor "2TL".

O an içimde "civcive" "sevgiye" "dedeme" dair birşeyler yıkıldı. Şimdi ne zaman pazarda götü boklu bir civciv görsem o anı hatırlayıp üzülüyorum. Ne zaman avucuma birisi "2 TL" para üstü koysa babamın dedeme verdiği "2 TL" aklıma geliyor elimde olmadan yine üzülüyorum. Ah! be dede, cimri olman birşey değil de o "2 TL" ile neleri yıktın içimde bir bilsen.

Asker korkmaz, ben korkarım

2 yorum:
Eski genel kurmay başkanımıza ait olduğu öne sürülen bir konuşmanın basına sızması ile ortalık yine karıştı. Ancak her gün bi yerler karıştığı için bu da geçer diyorum. Bu konuşmanın internete sızması bir yana, içeriği daha vahim. Neler yok ki; diğerleri kazara vurulan bir asker, 2 teroristin esir aldıgı 15-20 er, silahı bırakıp kaçan tim komutanı, döşeyip unuttuğumuz mayınlar vs vs... Peki bunlar normal mi? Bence gayet normal. Asker korkmadığı için değil, biz korkmayalım diye oralarda görev yapıyor. Bir zamanların en güvenilir (gösterilen) kurumlarından birinin ülkemizde yaşanan başıbozukluk döneminden nasiplenmemesi imkansız.

Üstelik herşey filmlerdeki gibi olmuyor, az da olsa için işine girdiğinizde herşeyin aynı siz gibi olduğunu görüyorsunuz. Siz ne kadar düzgünseniz, birey ve toplum olarak kurumlarınız da öyle. Ben her vatandaş gibi askerlik yaptığım dönemi "amma sopa yedik be" diye ananlardan değilsem de, üzüldüğüm çok noktalar oldu. Bizde askerlik bir dönem ne yazık ki "insan modelleme, korkutma ve itaat ettirme" sistemi olarak kullanıldı. Nasıl ekonomimize musallat olan "enflasyon ve kriz belası" diğer tüm kurumların dökülmesine yol açmışsa, asli görevini "darbe yapmak ve halkın yaşam tarzını şekillendirmek" olarak tanımlamaya kalkan bazıları yüzünden ne yazık ki ordumuzda da bir zaafiyet oluştu. Vatan borcunu ödediğimiz dönemlerde "şurdan 2 terorist gelse elini kolunu sallaya sallaya hepimizi keserler" diye üstlerime sızlandığım dönemler oldu. Yine ne  yazık ki bir çoğu imajı kurtarmaktan ibaretti yaptığımız askerliğin ve normal vatandaşlar olduğumuz için bu bile bize işkence gibi geliyordu.

Ülkemiz bir değişim ve dönüşüm süreci geçiriyor. Bu yüzden de eski köhne yapı, bazılarının artniyetli, deveyi hamuduyla götürme çabaları ve asıl ihanetin kralını bu ülkeyi soyarak yapmaları yüzünden bir çok kurumumuzun zaafa uğradığını görmüş olduk. Umarım bu süreç ülkemizin hayrına olur. Güneydoğu gerçeği bize bir çok sorunu görmemizi de sağladı. Türkiye'de kaçak elektrik kullanmak suç, güneydoğuda sökmüyor. Türkiye'de çok eşlilik suç, güneydoğuda sökmüyor, Türkiye'de "12 eylül'de şarjörü boş silahları ellerine verip sokağa çıkardığınız askerlerle vatandaşı korkutup, hizaya getirmeniz mümkün" ama güneydoğu da sökmedi, sökmedi, sökmüyor. Orada savaşın gerçek ve korkunç yüzünü görebilirsiniz. Şehit olup ölenler kadar, psikolojisi bozulup, travma geçirenleri, sakat kalanları görebilirsiniz.

Buraya kadar geldikten sonra şunu ayrıca belirteyim, bu "halkı askerlikten soğutma vs" gibi tanımlanacak bir yazı değildir. Bu satırların yazarı bilakis vatansever biridir. Ülkesini, devletini, milletini, askerini, bayrağını sever. Sözü başlığa getirsek, asker de korkar, ben de korkarım. Çünkü benden asker ne kadar olabilir ki. O yüzden teröristlerle başa çıkmak için 1-2 yıllık evinden ocağından vatan borcu diye alınmış çocuklarla bu görevin ifa edilmesi zordur. Oluşturulan yeni sistemle profesyeneller çok daha başarılı olacaktır terör mücadelesinde. Çünkü ben gibi bir çok insan ömründe "tavuk kesmemiş" , mahalle kavgasına girmemiş ki "eli kanlı katillerle" savaşsın. Evet bir Çanakkale, bir Kıbrıs başka bir şeydir. Bir an "gaza gelirsiniz, motive olursunuz, kalbiniz vatan aşkıyla dolar" Allah, Allah gidersiniz ama sürekli sinsi bir düşman olan terörle böyle başa çıkamazsınız.

Kimse de orada ölen (şehit olan) çocuklarımız ve komutlanlar konusunda "ben gibi boşa ahkam kesmesin" doğrudur ortada bir başarısızlık da vardır. Ancak askerliğin malzemesi insandır. Sıfır zayiat, sıfır enflasyondan daha zordur. Her ne kadar "komando" içimizdeki özel kişilerden seçilse de "vatan borcunu bitirip, bir an önce iş güç sahibi olup, yavuklusuna kavuşma hayali olan" ben ve benim gibi insanlarla o bölgede netice alamazsınız. Yine vatan sevgisi ağır basan, temiz ahlaklı, disiplinli, avcılık yeteneği doğuştan veya edinilmiş olan, bünyesi sağlam profesyonel askerlerden oluşan birliklerle TSK bu sorunu çözecek güçtedir.

Ben Türk ordusuna güveniyorum. Kendini milletinin emrinde gördüğü ve eli darbe üç kağıtçılıklarına bulaşmamış gerçek vatansever komutanlarla yönetildiği müddetçe, terörün üstesinden gelecektir. Zaten unutmamamız gerekende terörün tamamen bitmeyebileceğidir. Çünkü düşman içinizdeki hainleri her zaman kullanmak ister. Ordunuz bunun için var ve güçlü olmalıdır. Dediğim gibi asker korkmaz, ben korkarım. Benden asker olursa o da korkar. Bu yüzden normal vatandaşların askerlik süresi kısaltılmalı, daha pasif görevlerde yer almaları sağlanmalı, öte yandan profesyonel kadrolar (dejenere olmalarına ve asli görevlerini unutmalarına, belli bir grup ya da düşüncenin kadrolaşmasına fırsat vermeden) hızla ülke savunması ve terör mücadelesinde görev almaları sağlanmalıdır. Zaten yapılmaya çalışılan da budur....
Eski genel kurmay başkanımıza ait olduğu öne sürülen bir konuşmanın basına sızması ile ortalık yine karıştı. Ancak her gün bi yerler karıştığı için bu da geçer diyorum. Bu konuşmanın internete sızması bir yana, içeriği daha vahim. Neler yok ki; diğerleri kazara vurulan bir asker, 2 teroristin esir aldıgı 15-20 er, silahı bırakıp kaçan tim komutanı, döşeyip unuttuğumuz mayınlar vs vs... Peki bunlar normal mi? Bence gayet normal. Asker korkmadığı için değil, biz korkmayalım diye oralarda görev yapıyor. Bir zamanların en güvenilir (gösterilen) kurumlarından birinin ülkemizde yaşanan başıbozukluk döneminden nasiplenmemesi imkansız.

Üstelik herşey filmlerdeki gibi olmuyor, az da olsa için işine girdiğinizde herşeyin aynı siz gibi olduğunu görüyorsunuz. Siz ne kadar düzgünseniz, birey ve toplum olarak kurumlarınız da öyle. Ben her vatandaş gibi askerlik yaptığım dönemi "amma sopa yedik be" diye ananlardan değilsem de, üzüldüğüm çok noktalar oldu. Bizde askerlik bir dönem ne yazık ki "insan modelleme, korkutma ve itaat ettirme" sistemi olarak kullanıldı. Nasıl ekonomimize musallat olan "enflasyon ve kriz belası" diğer tüm kurumların dökülmesine yol açmışsa, asli görevini "darbe yapmak ve halkın yaşam tarzını şekillendirmek" olarak tanımlamaya kalkan bazıları yüzünden ne yazık ki ordumuzda da bir zaafiyet oluştu. Vatan borcunu ödediğimiz dönemlerde "şurdan 2 terorist gelse elini kolunu sallaya sallaya hepimizi keserler" diye üstlerime sızlandığım dönemler oldu. Yine ne  yazık ki bir çoğu imajı kurtarmaktan ibaretti yaptığımız askerliğin ve normal vatandaşlar olduğumuz için bu bile bize işkence gibi geliyordu.

Ülkemiz bir değişim ve dönüşüm süreci geçiriyor. Bu yüzden de eski köhne yapı, bazılarının artniyetli, deveyi hamuduyla götürme çabaları ve asıl ihanetin kralını bu ülkeyi soyarak yapmaları yüzünden bir çok kurumumuzun zaafa uğradığını görmüş olduk. Umarım bu süreç ülkemizin hayrına olur. Güneydoğu gerçeği bize bir çok sorunu görmemizi de sağladı. Türkiye'de kaçak elektrik kullanmak suç, güneydoğuda sökmüyor. Türkiye'de çok eşlilik suç, güneydoğuda sökmüyor, Türkiye'de "12 eylül'de şarjörü boş silahları ellerine verip sokağa çıkardığınız askerlerle vatandaşı korkutup, hizaya getirmeniz mümkün" ama güneydoğu da sökmedi, sökmedi, sökmüyor. Orada savaşın gerçek ve korkunç yüzünü görebilirsiniz. Şehit olup ölenler kadar, psikolojisi bozulup, travma geçirenleri, sakat kalanları görebilirsiniz.

Buraya kadar geldikten sonra şunu ayrıca belirteyim, bu "halkı askerlikten soğutma vs" gibi tanımlanacak bir yazı değildir. Bu satırların yazarı bilakis vatansever biridir. Ülkesini, devletini, milletini, askerini, bayrağını sever. Sözü başlığa getirsek, asker de korkar, ben de korkarım. Çünkü benden asker ne kadar olabilir ki. O yüzden teröristlerle başa çıkmak için 1-2 yıllık evinden ocağından vatan borcu diye alınmış çocuklarla bu görevin ifa edilmesi zordur. Oluşturulan yeni sistemle profesyeneller çok daha başarılı olacaktır terör mücadelesinde. Çünkü ben gibi bir çok insan ömründe "tavuk kesmemiş" , mahalle kavgasına girmemiş ki "eli kanlı katillerle" savaşsın. Evet bir Çanakkale, bir Kıbrıs başka bir şeydir. Bir an "gaza gelirsiniz, motive olursunuz, kalbiniz vatan aşkıyla dolar" Allah, Allah gidersiniz ama sürekli sinsi bir düşman olan terörle böyle başa çıkamazsınız.

Kimse de orada ölen (şehit olan) çocuklarımız ve komutlanlar konusunda "ben gibi boşa ahkam kesmesin" doğrudur ortada bir başarısızlık da vardır. Ancak askerliğin malzemesi insandır. Sıfır zayiat, sıfır enflasyondan daha zordur. Her ne kadar "komando" içimizdeki özel kişilerden seçilse de "vatan borcunu bitirip, bir an önce iş güç sahibi olup, yavuklusuna kavuşma hayali olan" ben ve benim gibi insanlarla o bölgede netice alamazsınız. Yine vatan sevgisi ağır basan, temiz ahlaklı, disiplinli, avcılık yeteneği doğuştan veya edinilmiş olan, bünyesi sağlam profesyonel askerlerden oluşan birliklerle TSK bu sorunu çözecek güçtedir.

Ben Türk ordusuna güveniyorum. Kendini milletinin emrinde gördüğü ve eli darbe üç kağıtçılıklarına bulaşmamış gerçek vatansever komutanlarla yönetildiği müddetçe, terörün üstesinden gelecektir. Zaten unutmamamız gerekende terörün tamamen bitmeyebileceğidir. Çünkü düşman içinizdeki hainleri her zaman kullanmak ister. Ordunuz bunun için var ve güçlü olmalıdır. Dediğim gibi asker korkmaz, ben korkarım. Benden asker olursa o da korkar. Bu yüzden normal vatandaşların askerlik süresi kısaltılmalı, daha pasif görevlerde yer almaları sağlanmalı, öte yandan profesyonel kadrolar (dejenere olmalarına ve asli görevlerini unutmalarına, belli bir grup ya da düşüncenin kadrolaşmasına fırsat vermeden) hızla ülke savunması ve terör mücadelesinde görev almaları sağlanmalıdır. Zaten yapılmaya çalışılan da budur....

2868 - 5601 SENİ ÇOK SEVİYORUM

2 yorum:
Olan var olmayan var, yiyen var yemeyen var, açlık çekeni var, yoksulluk çekeni var ama açlıktan öleni (yandaki manken gibileri saymazsak) genelde bir tek Afrika'da duyabilirsiniz. Bu utanç tüm dünyanın utancı aslında. Hele cep telefonunuz varsa daha da utanmalısınız. Çünkü artık "nasıl yardım edebilirim sorusunun cevabı parmaklarınızın ucunda" Cimri zengilerin, lüks düşkünlerinin, sosyetenin ne halt yediğinden bize ne. İçlerinde duyarlı olanlar hariç canlarının istediğini yapsınlar. Zaten onların derdi olmadı ki hiç böyle şeyler. Baksana Arap şeyhlerinin bile elleri ceplerine Türkiye kadar gitmiyor. Onlar ülkelerindeki demokrasi talepleri yüzünden döt'lerini kurtarma derdine düştüler. Zaten dünyanın geri kalanı ülkemiz kadar konuya dikkat bile etmiyor. Ancak Afrika'da açlık bizim derdimiz olmalı. Biz insani değerleri yüksek bir milletiz. En azından eskiden öyleydik. Şimdi bayram öncesi hazır cep telefonunuz elinizdeyken (ne zaman başka yerde oldu ki zaten) küçük bir rica şu sağa sola, aşkım canım bi tanem diye attığınız smslerden bir kaç tanesini de Afrika'da açlık çeken çocuklar için gönderin. Nasıl mı?   Tüm operatörlerden 5 TL lik bir bağış için BOŞ bir mesajı 2868 e göndererek KIZILAY'ın kampanyasına.AFRİKA yazıp 5601 e göndererek DİYANET'in kampanyasına katılmanız mümkün. Göndermezseniz yandaki manken belki takıntısı yüzünden Anoreksiya'dan ölmez ama Afrika'da bir çok çocuk AÇLIK'tan ölebilir. Haydi şimdi bütün pamuk eller tuşlara...

Hamiş: Bir öneri de yardım kuruluşlarına. Herkes nasıl olsa eşe dosta, sevgilisine mesaj gönderiyor. Bayramda bu tempo daha da artacak ASKIM yaz 12345 e gönder, BAYRAM yaz 54321e gönder sevdikleriniz için Afrika'ya bağış yap! türü bir kampanya icad etsinler. Bağış yapıldığı karşı cep numarasına da bildirilsin. Bu kampanya tutar mı bence tutar..
Olan var olmayan var, yiyen var yemeyen var, açlık çekeni var, yoksulluk çekeni var ama açlıktan öleni (yandaki manken gibileri saymazsak) genelde bir tek Afrika'da duyabilirsiniz. Bu utanç tüm dünyanın utancı aslında. Hele cep telefonunuz varsa daha da utanmalısınız. Çünkü artık "nasıl yardım edebilirim sorusunun cevabı parmaklarınızın ucunda" Cimri zengilerin, lüks düşkünlerinin, sosyetenin ne halt yediğinden bize ne. İçlerinde duyarlı olanlar hariç canlarının istediğini yapsınlar. Zaten onların derdi olmadı ki hiç böyle şeyler. Baksana Arap şeyhlerinin bile elleri ceplerine Türkiye kadar gitmiyor. Onlar ülkelerindeki demokrasi talepleri yüzünden döt'lerini kurtarma derdine düştüler. Zaten dünyanın geri kalanı ülkemiz kadar konuya dikkat bile etmiyor. Ancak Afrika'da açlık bizim derdimiz olmalı. Biz insani değerleri yüksek bir milletiz. En azından eskiden öyleydik. Şimdi bayram öncesi hazır cep telefonunuz elinizdeyken (ne zaman başka yerde oldu ki zaten) küçük bir rica şu sağa sola, aşkım canım bi tanem diye attığınız smslerden bir kaç tanesini de Afrika'da açlık çeken çocuklar için gönderin. Nasıl mı?   Tüm operatörlerden 5 TL lik bir bağış için BOŞ bir mesajı 2868 e göndererek KIZILAY'ın kampanyasına.AFRİKA yazıp 5601 e göndererek DİYANET'in kampanyasına katılmanız mümkün. Göndermezseniz yandaki manken belki takıntısı yüzünden Anoreksiya'dan ölmez ama Afrika'da bir çok çocuk AÇLIK'tan ölebilir. Haydi şimdi bütün pamuk eller tuşlara...

Hamiş: Bir öneri de yardım kuruluşlarına. Herkes nasıl olsa eşe dosta, sevgilisine mesaj gönderiyor. Bayramda bu tempo daha da artacak ASKIM yaz 12345 e gönder, BAYRAM yaz 54321e gönder sevdikleriniz için Afrika'ya bağış yap! türü bir kampanya icad etsinler. Bağış yapıldığı karşı cep numarasına da bildirilsin. Bu kampanya tutar mı bence tutar..

Okuyor musunuz, okumuyor musunuz?

10 yorum:
Blog  yazmanın eki popularitesini yitirdiği aşikar. Hemen hemen herkes ya yazamadığından ya da okunmadığından şikayetçi ama hiç kimse eskisi kadar "blog okumadığını" itiraf edemiyor. Marifet iltifata tabidir diye bir söz var. Eskiden bir anda hepimiz "yazar" olup çıkıvermiştik, hatta bazılarımız bu gürültüde kitap falan bastırdılar, iyi de ettiler. Ancak her fani gibi bloglarımız da "o eski halinden eser yok şimdi" modunda. Bir çok blog yazarı facebook ve tweettere kaymış durumda. Tweetleri özlü sözler gibi görüp, amma da laf konuştum havalarında geziyoruz şimdilerde. Olsun varsın madem ki "Hilal Cebeci" diye bir marka oluştu, demek ki tweet'lerimiz de işe yarıyor. Uzun lafın kısası ben de bundan sonra tweetter'e kaymasam da "Şebnem Ferah" gibi kısa cümleler kuracağım. Bloglarımı eski "hit"inde okumanız için bir yandan "hey gidi günler hey" derken şu sol köşeye de küçük komik bir resim koyacağım. Olmadı artık "Hilal Cebeci" gibi başka promosyon seçeneklerini düşüneceğiz bakalım. Şimdi siz okuyor musunuz, okumuyor musunuz?
Blog  yazmanın eki popularitesini yitirdiği aşikar. Hemen hemen herkes ya yazamadığından ya da okunmadığından şikayetçi ama hiç kimse eskisi kadar "blog okumadığını" itiraf edemiyor. Marifet iltifata tabidir diye bir söz var. Eskiden bir anda hepimiz "yazar" olup çıkıvermiştik, hatta bazılarımız bu gürültüde kitap falan bastırdılar, iyi de ettiler. Ancak her fani gibi bloglarımız da "o eski halinden eser yok şimdi" modunda. Bir çok blog yazarı facebook ve tweettere kaymış durumda. Tweetleri özlü sözler gibi görüp, amma da laf konuştum havalarında geziyoruz şimdilerde. Olsun varsın madem ki "Hilal Cebeci" diye bir marka oluştu, demek ki tweet'lerimiz de işe yarıyor. Uzun lafın kısası ben de bundan sonra tweetter'e kaymasam da "Şebnem Ferah" gibi kısa cümleler kuracağım. Bloglarımı eski "hit"inde okumanız için bir yandan "hey gidi günler hey" derken şu sol köşeye de küçük komik bir resim koyacağım. Olmadı artık "Hilal Cebeci" gibi başka promosyon seçeneklerini düşüneceğiz bakalım. Şimdi siz okuyor musunuz, okumuyor musunuz?

ODH ile Oruç tutmak artık çok kolay

8 yorum:
Öncelikle belirtmek isterim ki bu bir marketing çalışması ya da viral bir reklam değil. Oruç tutmayı kolaylaştıran bu ürün hakkındaki bilgileri tamamen paylaşım amaçlı yazıyorum. Beğenir beğenmez, kullanır kullanmazsınız o size kalmış.

Orjinal adı UHT olan bu ürün (Ungury Help Tablette) açlık giderici bir ürün olarak aslında yıllardır NASA tarafından astronotların gıda gereksinimin giderilmesinde kullanılan bir tabletten ilham alınarak, kimyasal hiçbir katkı maddesi olmadan organik olarak üretilmiş. İthal eden firma yetkilisinden aldığım bilgiye göre ODH (Oruç destek hapı) adıyla piyasaya sürülen ürün 500 mg ve 1000mg lik kaşe tabletler halinde fiyasaya sunulmuş.

Ürün bir ilaç olmayıp, çeşitli sağlık sorunları olan vatandaşlara, doktoruna danışmadan kullanılması önerilmiyor. Yani belli bir hastalığı olanların bu yaşam destek ürününü kullanmasını istemiyor firma. Asıl amaçlarının normal ve sağlıklı vatandaşların oruç tutarken aşırı sıcak ve terlemeye bağlı su ve enerji kaybını önlemeye yönelik bir ürün sunmak olduğunu belirtiyorlar.

Ekte sundukları uluslararası gıda ürün sertikası ve el-ezherden alınan fetva ile bu ürünün kullanımının sağlıklı vatandaşlar için sorun oluşturmayacağını belgelediklerini de ifade eden firma yetkilisi Hasan Güven SALLAT bu yıl için ithalatın yasal belgeler ve ürünün labarotuar incelemeleri yüzünden gecikmesi dolayısıyla herhangi bir kar beklemediklerini ancak gelecek yıllarda ciddi bir pazar payı beklediklerini belirtti.

"Ürünün özetle kullanımı ve özelliği şöyle. ODH bir kapsül ya da kaşe tablet içerisinde. Sahurda normal yemeğinizi yedikten sonra kullanıyorsunuz. Midede erimesi 16-18 saat gibi bir sürede gerçekleşiyor. Yani ilaç aslında bir çeşit serum gibi midede yavaş çözünerek açlık hissini baskılayıp tokluk hissi yaratıyor. İçerdiği enzimler ve doğal lif dokusu oluşumu sayesinde midedeki sindirimi kısmen yavaşlatarak rahat bir şekilde susuzlukta hissetmeden oruç tutmanızı sağlıyor."

Sahurda kullanıldığı için gün içerisinde kullanılan Oruç Suyu gibi besin takviyeleri ile uzaktan yakından bir ilgisi olmayan ilacı edinmek için ilgili firmanın http://kolayoruçtut.com.tw web sitesini ziyaret ederek formu doldurmanız yeterli. Firma kendi ürünlerine çok güvendikleri için hiçbir ödeme yöntemi ile ön ödeme almadıklarını ürünü ücretsiz edinen din kardeşlerimizin 1-3 iş günü içerisinde posta çeki ya da eft ile ödeme yapabileceklerini belirtiyorlar.

İlk gönderilen üründe ancak 3-5günlük bir numune dozu bulunuyor ve siz sadece kargo ücreti ödüyorsunuz. Ürünü ücretsiz deneyip, devamını satın almanız durumunda ise ödeme ile sipariş verebiliyorsunuz. Ürünün bir diyet ilacı olmadığını belirten yetkililer, bizim insanlara kilo verdirdiğini iddia eden yarı kimyasal ilaçlarla hiç ilgimiz yok, ürünümüz tamamen doğal ve organik olup, kilo verme doğal olarak gerçekleştiğinden bir çeşit zayıflama desteği de sağlıyor ancak biz bu amaçla kullanılmasını yine dr. tavsiyesi olmadan önermiyoruz diyorlar.

Ben mi ne yaptım? İlk numune geldikten sonra 3-5 gündür kullanıyorum ve gayet rahat oruç tuttuğumu farketttim. Doğal bir serinlik veriyor ve terlemeyi de önlüyor sanki, ayrıca açlık da hissetmedim. Gerçi cimri olduğumdan ücretli sipariş vermeyi düşünmüyorum ama yine de bu bilgiyi sizlerle paylaştım.

Gerisi size kalmış.

Firma web sitesi ve sipariş adresi.

ODH Kolay oruç tutma merkezi
Sağlıklı yaşam destek ürünleri
Tel: 080056623457653


Not: Buraya kadar okuyup hala olayı anlamayan varsa yemeyin bu kadar kolay herşeyi kardeşim. Olay tamamen asparagas. Bu tür insan dolandırmaya yönelik ürünler piyasada cirit atıyor. Oruç konusunu ramazan dolayısıyla ben uydurdum ama yok kilo vericeniz, yok sağlıklı zayıflıcanız. Bir de ramazanda umut tacirleri ile duygu sömürücüleri eklenecek buna. Benden tek tavsiye kolay oruç tutmak istiyorsanız bol su içip, hurma yiyin kardeşim. Saygılar.
Öncelikle belirtmek isterim ki bu bir marketing çalışması ya da viral bir reklam değil. Oruç tutmayı kolaylaştıran bu ürün hakkındaki bilgileri tamamen paylaşım amaçlı yazıyorum. Beğenir beğenmez, kullanır kullanmazsınız o size kalmış.

Orjinal adı UHT olan bu ürün (Ungury Help Tablette) açlık giderici bir ürün olarak aslında yıllardır NASA tarafından astronotların gıda gereksinimin giderilmesinde kullanılan bir tabletten ilham alınarak, kimyasal hiçbir katkı maddesi olmadan organik olarak üretilmiş. İthal eden firma yetkilisinden aldığım bilgiye göre ODH (Oruç destek hapı) adıyla piyasaya sürülen ürün 500 mg ve 1000mg lik kaşe tabletler halinde fiyasaya sunulmuş.

Ürün bir ilaç olmayıp, çeşitli sağlık sorunları olan vatandaşlara, doktoruna danışmadan kullanılması önerilmiyor. Yani belli bir hastalığı olanların bu yaşam destek ürününü kullanmasını istemiyor firma. Asıl amaçlarının normal ve sağlıklı vatandaşların oruç tutarken aşırı sıcak ve terlemeye bağlı su ve enerji kaybını önlemeye yönelik bir ürün sunmak olduğunu belirtiyorlar.

Ekte sundukları uluslararası gıda ürün sertikası ve el-ezherden alınan fetva ile bu ürünün kullanımının sağlıklı vatandaşlar için sorun oluşturmayacağını belgelediklerini de ifade eden firma yetkilisi Hasan Güven SALLAT bu yıl için ithalatın yasal belgeler ve ürünün labarotuar incelemeleri yüzünden gecikmesi dolayısıyla herhangi bir kar beklemediklerini ancak gelecek yıllarda ciddi bir pazar payı beklediklerini belirtti.

"Ürünün özetle kullanımı ve özelliği şöyle. ODH bir kapsül ya da kaşe tablet içerisinde. Sahurda normal yemeğinizi yedikten sonra kullanıyorsunuz. Midede erimesi 16-18 saat gibi bir sürede gerçekleşiyor. Yani ilaç aslında bir çeşit serum gibi midede yavaş çözünerek açlık hissini baskılayıp tokluk hissi yaratıyor. İçerdiği enzimler ve doğal lif dokusu oluşumu sayesinde midedeki sindirimi kısmen yavaşlatarak rahat bir şekilde susuzlukta hissetmeden oruç tutmanızı sağlıyor."

Sahurda kullanıldığı için gün içerisinde kullanılan Oruç Suyu gibi besin takviyeleri ile uzaktan yakından bir ilgisi olmayan ilacı edinmek için ilgili firmanın http://kolayoruçtut.com.tw web sitesini ziyaret ederek formu doldurmanız yeterli. Firma kendi ürünlerine çok güvendikleri için hiçbir ödeme yöntemi ile ön ödeme almadıklarını ürünü ücretsiz edinen din kardeşlerimizin 1-3 iş günü içerisinde posta çeki ya da eft ile ödeme yapabileceklerini belirtiyorlar.

İlk gönderilen üründe ancak 3-5günlük bir numune dozu bulunuyor ve siz sadece kargo ücreti ödüyorsunuz. Ürünü ücretsiz deneyip, devamını satın almanız durumunda ise ödeme ile sipariş verebiliyorsunuz. Ürünün bir diyet ilacı olmadığını belirten yetkililer, bizim insanlara kilo verdirdiğini iddia eden yarı kimyasal ilaçlarla hiç ilgimiz yok, ürünümüz tamamen doğal ve organik olup, kilo verme doğal olarak gerçekleştiğinden bir çeşit zayıflama desteği de sağlıyor ancak biz bu amaçla kullanılmasını yine dr. tavsiyesi olmadan önermiyoruz diyorlar.

Ben mi ne yaptım? İlk numune geldikten sonra 3-5 gündür kullanıyorum ve gayet rahat oruç tuttuğumu farketttim. Doğal bir serinlik veriyor ve terlemeyi de önlüyor sanki, ayrıca açlık da hissetmedim. Gerçi cimri olduğumdan ücretli sipariş vermeyi düşünmüyorum ama yine de bu bilgiyi sizlerle paylaştım.

Gerisi size kalmış.

Firma web sitesi ve sipariş adresi.

ODH Kolay oruç tutma merkezi
Sağlıklı yaşam destek ürünleri
Tel: 080056623457653


Not: Buraya kadar okuyup hala olayı anlamayan varsa yemeyin bu kadar kolay herşeyi kardeşim. Olay tamamen asparagas. Bu tür insan dolandırmaya yönelik ürünler piyasada cirit atıyor. Oruç konusunu ramazan dolayısıyla ben uydurdum ama yok kilo vericeniz, yok sağlıklı zayıflıcanız. Bir de ramazanda umut tacirleri ile duygu sömürücüleri eklenecek buna. Benden tek tavsiye kolay oruç tutmak istiyorsanız bol su içip, hurma yiyin kardeşim. Saygılar.

Çok okunan yazılar