yeterince sertleşememe sorunumuz üzerine

7 yorum:





Erkeklerin hepsinin maço olmadığı ama öyle olsa kadınların bundan pek de şikayetçi olmayacağı bir dünyada yaşıyoruz sanki. biraz naif yumuşak erkekle - gay'lik arasında ince çizgi daha bir mikro düzeye inmiş durumda . azıcık beyfendilik, birazcık centilmenlikle hanım evladı olarak suçlanmak arasındaki mesafe çok yakın..

bizzat biz erkekleri maço düşüncelerimiz yüzünden yargılayan bazı medyatik bayan blog yazarları bile yumuşaklığımızla alay ediyorlar.
kendimizi boş sözlerle avutmayalım beyler. bizim devrimiz geçti...


karizma = maçoluk, romantiklik = yumuşaklık olarak algılanıyor artık. acilen ya bizim sevdiklerimize karşı yeterince kabalaşıp, sertleşememe sorununa bir çözüm bulmamız, ya da kadınların algılarında bir değişiklik için dua edip beklememiz gerek.
belki kız evladı olmadığı için analarımız tarafından "oğlum kız gibi olsun" diyerek yetiştirildiğimizden, belki türkan şoray, hülya koçyiğit filmleri ile büyüdüğümüzden olsa gerek burnumuz sümüklü, gözümüz yaşlı, yumuşak erkekimsigiller kategorisinde anılıyor artık adımız.


sevdiklerimize karşı şeyimizin boyutu ile değil boynumuzun kıldan ince olması ile de alay ediliyor artık. "kim demiş uysal koyunum" mısraının bizimle bir alakası yok, biz resmen uysal koyun bile değil kuzuyuz. biliyorum ki eX aşklarınız hepinizi benimkiler gibi kuzum diye severdi... boynunuzu büker, ana kucağına sokulur gibi sokulup , yumulurdunuz sevdiğiniz kadınların memelerine...

belki de onlar sizinle hiç tatmadıkları analık duygularını da tatmin ederlerdi çoğu zaman. ama artık bizim devrimiz geçti... bu satıları okuyup, freud'a gönderme yapmadan duramayan insanların coğrafyasında atıyor kalpleriniz. uyanın...



Sizi sözde çok seven kadınlarınız tarafından önce sevilir, sevişilir, sonra terkedilirdiniz, horlanırdınız. sevdiklerinize ince gelen, naif yönlerinizle alay edilirdi bizzat sevdikleriniz tarafından. ağzınız dolu dolu küfretmeyi beceremiyor diye, dilinizin tatmin edemediği bazı kadınların orgazm problemleri yüzünden kendinizi üzmenize gerek yok.

siz yine tatlı dilli, güler yüzlü olmaya devam edin. hayatın her yönünde bu tadı hakeden sevdiklerinizi tatlı dilinizden, güler yüzünüzden mahrum etmeyin...



bir gün, şu yaşadığımız gaz verip libidosu azdırılmış naylon kızlar devri bitecek, o gün, hoyrat erkeklerle susamış azgın kızlar yerine, sizi anaç kollarına alacak şefkatli kadınların günü olacak...
yastığına bir gül bırakmadan başucundan ayrılmayacağınız, üşür diye gece yarısı uyanıp üstünü örttüğünüz kadınlarınız, şimdiki "bu ne lan hangimiz karıyız?" sözlerinin yerine "hayallerimin erkeği" diyerek kıymetinizi bilecek...


sevişmenin seks değil, aşkla tanımlandığı günler yeniden gelecek... merak etmeyin. O güne kadar sevdiklerinize karşı yumuşak başlı olup, bir türlü sertleşememek gibi sorunlarınızı kafaya pek takmadan, umutla yaşamaya devam edin...


halâ sevdiğiniz kızlar için, şiirler yazın, halâ geceyarıları aşklarınız için ağlamayı bilin. halâ, uykusuz gecelerde yıldızlardan fal tutun, şehrin serseri ışıklarının kalabalığına inat...
halâ mecnunun ve leylânın sizin kitabınızda yaşanan tüm kitapsızlıklardan öte farklı bir yeri olsun...

T.İ.O





Erkeklerin hepsinin maço olmadığı ama öyle olsa kadınların bundan pek de şikayetçi olmayacağı bir dünyada yaşıyoruz sanki. biraz naif yumuşak erkekle - gay'lik arasında ince çizgi daha bir mikro düzeye inmiş durumda . azıcık beyfendilik, birazcık centilmenlikle hanım evladı olarak suçlanmak arasındaki mesafe çok yakın..

bizzat biz erkekleri maço düşüncelerimiz yüzünden yargılayan bazı medyatik bayan blog yazarları bile yumuşaklığımızla alay ediyorlar.
kendimizi boş sözlerle avutmayalım beyler. bizim devrimiz geçti...


karizma = maçoluk, romantiklik = yumuşaklık olarak algılanıyor artık. acilen ya bizim sevdiklerimize karşı yeterince kabalaşıp, sertleşememe sorununa bir çözüm bulmamız, ya da kadınların algılarında bir değişiklik için dua edip beklememiz gerek.
belki kız evladı olmadığı için analarımız tarafından "oğlum kız gibi olsun" diyerek yetiştirildiğimizden, belki türkan şoray, hülya koçyiğit filmleri ile büyüdüğümüzden olsa gerek burnumuz sümüklü, gözümüz yaşlı, yumuşak erkekimsigiller kategorisinde anılıyor artık adımız.


sevdiklerimize karşı şeyimizin boyutu ile değil boynumuzun kıldan ince olması ile de alay ediliyor artık. "kim demiş uysal koyunum" mısraının bizimle bir alakası yok, biz resmen uysal koyun bile değil kuzuyuz. biliyorum ki eX aşklarınız hepinizi benimkiler gibi kuzum diye severdi... boynunuzu büker, ana kucağına sokulur gibi sokulup , yumulurdunuz sevdiğiniz kadınların memelerine...

belki de onlar sizinle hiç tatmadıkları analık duygularını da tatmin ederlerdi çoğu zaman. ama artık bizim devrimiz geçti... bu satıları okuyup, freud'a gönderme yapmadan duramayan insanların coğrafyasında atıyor kalpleriniz. uyanın...



Sizi sözde çok seven kadınlarınız tarafından önce sevilir, sevişilir, sonra terkedilirdiniz, horlanırdınız. sevdiklerinize ince gelen, naif yönlerinizle alay edilirdi bizzat sevdikleriniz tarafından. ağzınız dolu dolu küfretmeyi beceremiyor diye, dilinizin tatmin edemediği bazı kadınların orgazm problemleri yüzünden kendinizi üzmenize gerek yok.

siz yine tatlı dilli, güler yüzlü olmaya devam edin. hayatın her yönünde bu tadı hakeden sevdiklerinizi tatlı dilinizden, güler yüzünüzden mahrum etmeyin...



bir gün, şu yaşadığımız gaz verip libidosu azdırılmış naylon kızlar devri bitecek, o gün, hoyrat erkeklerle susamış azgın kızlar yerine, sizi anaç kollarına alacak şefkatli kadınların günü olacak...
yastığına bir gül bırakmadan başucundan ayrılmayacağınız, üşür diye gece yarısı uyanıp üstünü örttüğünüz kadınlarınız, şimdiki "bu ne lan hangimiz karıyız?" sözlerinin yerine "hayallerimin erkeği" diyerek kıymetinizi bilecek...


sevişmenin seks değil, aşkla tanımlandığı günler yeniden gelecek... merak etmeyin. O güne kadar sevdiklerinize karşı yumuşak başlı olup, bir türlü sertleşememek gibi sorunlarınızı kafaya pek takmadan, umutla yaşamaya devam edin...


halâ sevdiğiniz kızlar için, şiirler yazın, halâ geceyarıları aşklarınız için ağlamayı bilin. halâ, uykusuz gecelerde yıldızlardan fal tutun, şehrin serseri ışıklarının kalabalığına inat...
halâ mecnunun ve leylânın sizin kitabınızda yaşanan tüm kitapsızlıklardan öte farklı bir yeri olsun...

T.İ.O

Size ne, ibrahimcim beni çok mutlu ediyor

4 yorum:

eX
sevgililerim de demezdi böyle bişi... yeni sevgilimin ve potansiyel sevgili aday adaylarımdan da söyleyen çıkacağını sanmıyorum... nerdeee egosu sürünen kızlar hiç denkgelmez ki bana. hepsinin bir yeri kalkıktır. inadına demezler ,yine demezler...

bunu bizzat ben kendime söylüyorum. sebebi de yazdıklarım. blogda neşeli şeyler yazmayı, hafiften taşlamayı seviyorum. ama saygıda kusur etmemeye de çalışıyorum. yani işin dozunu bilerek kaçırıyorsam o da bir yere kadar. inanıyorum ki sanal da olsa şu alemde kimsenin kimsenin keyfini kaçırmaya hakkı yok.
kimileri enini uzun tut, kimileri yazının boyunu kısa tut dese de.. kimileri ay çokkk banal.. kimileri seni edepsiz diye ahlak polisi kesilse de sizlerle yazdıklarımı paylaşmayı seviyorum.

yazdıklarımız bir çeşit doyum, zihinsel orgazma yol açıyor belki. az edepsiz oldu ama insanın beğenilme duygusu en çok kendini beğenme ile tavan yapabiliyor. ben beni alkışlarsam alem yuhlasa da umursamam. Tehlikeli bir şey. Adrenalinle kafa bulma yöntemine benziyor.

nitekim kredi kartı düzenbazı elektronik hırsızları görüyorsunuz.. ben sıradan biri değilim diyor. bana herhangi bir suçlu gibi davranamazsınız diyor. yani devlet töreniyle assan adam razı çoktan. hepsi özel statü istiyor neredeyse. okumuş katillerimiz bile birer dexter olma hayali kuruyor.
Sıradan olmak hiçkimseyi kesmiyor. Oysa sıradanlıkta müthiş bir şey. Aşağıya da yukarıdakilere de küfredebilirsin kolayca. Herkes EN olacak. Peki sağlıklı bir durum mu bu. Evet. egosuz insan olmaz ama ego da bir yere kadar tabi ki.

Bir kız arkadaşım, terkeden ben olmalıydım diye trip yapmıştı kulakları çınlasın. Onun için ayrılmak önemsizdi ama terkedilmek koyuyordu.

Eleştirilere de saygı duyuyorum, bir yere kadar ama ondan sonra iş kantarın topuzunu kaçırmaya geldi mi onlara da her blog yazarının demesi gereken şu kibar cümleyi söylüyorum. çünkü niçin yazıyorsun sorusunun cevabı insanın kendi iç dünyasında gizlidir.
Ve şu cevap açıklama yapmaya çalışmaktan çok daha basittir:
-Size ne... ibrahim'cim beni mutlu ediyor...
biz çok sevişiyoruz onunla...











eX
sevgililerim de demezdi böyle bişi... yeni sevgilimin ve potansiyel sevgili aday adaylarımdan da söyleyen çıkacağını sanmıyorum... nerdeee egosu sürünen kızlar hiç denkgelmez ki bana. hepsinin bir yeri kalkıktır. inadına demezler ,yine demezler...

bunu bizzat ben kendime söylüyorum. sebebi de yazdıklarım. blogda neşeli şeyler yazmayı, hafiften taşlamayı seviyorum. ama saygıda kusur etmemeye de çalışıyorum. yani işin dozunu bilerek kaçırıyorsam o da bir yere kadar. inanıyorum ki sanal da olsa şu alemde kimsenin kimsenin keyfini kaçırmaya hakkı yok.
kimileri enini uzun tut, kimileri yazının boyunu kısa tut dese de.. kimileri ay çokkk banal.. kimileri seni edepsiz diye ahlak polisi kesilse de sizlerle yazdıklarımı paylaşmayı seviyorum.

yazdıklarımız bir çeşit doyum, zihinsel orgazma yol açıyor belki. az edepsiz oldu ama insanın beğenilme duygusu en çok kendini beğenme ile tavan yapabiliyor. ben beni alkışlarsam alem yuhlasa da umursamam. Tehlikeli bir şey. Adrenalinle kafa bulma yöntemine benziyor.

nitekim kredi kartı düzenbazı elektronik hırsızları görüyorsunuz.. ben sıradan biri değilim diyor. bana herhangi bir suçlu gibi davranamazsınız diyor. yani devlet töreniyle assan adam razı çoktan. hepsi özel statü istiyor neredeyse. okumuş katillerimiz bile birer dexter olma hayali kuruyor.
Sıradan olmak hiçkimseyi kesmiyor. Oysa sıradanlıkta müthiş bir şey. Aşağıya da yukarıdakilere de küfredebilirsin kolayca. Herkes EN olacak. Peki sağlıklı bir durum mu bu. Evet. egosuz insan olmaz ama ego da bir yere kadar tabi ki.

Bir kız arkadaşım, terkeden ben olmalıydım diye trip yapmıştı kulakları çınlasın. Onun için ayrılmak önemsizdi ama terkedilmek koyuyordu.

Eleştirilere de saygı duyuyorum, bir yere kadar ama ondan sonra iş kantarın topuzunu kaçırmaya geldi mi onlara da her blog yazarının demesi gereken şu kibar cümleyi söylüyorum. çünkü niçin yazıyorsun sorusunun cevabı insanın kendi iç dünyasında gizlidir.
Ve şu cevap açıklama yapmaya çalışmaktan çok daha basittir:
-Size ne... ibrahim'cim beni mutlu ediyor...
biz çok sevişiyoruz onunla...










İbram ibram diye yanıp tutuşan kızlara

11 yorum:

Her fani gibi Michael Jackson'da öldü. Farah Facwett'ten sonra bu olay moralimi daha da bozdu. Düşündüm her fani gibi ben de her an ölebilirim. Ya size n'olcak o zaman? Bir depresyon yaşamamanız için karar verdim. Artık hayallerinizin İbram'ı olmaktan vazgeçiyorum kızlar. Üzgünüm, beni affedin.

Boşuna yanıp, tutuşmayın. İbram kimbilir nasıl yakışıklıdır, nası erkek güzelidir? Nası kültür o yarabbim kütür kütür. Ne güssel esprili çocuk diye hayaller kurmayın. Uzun mudur, kısa mıdır boyu, güzel midir, çirkin midir huyu ve ne kadar 'levseldir meyve suyu diyerek kafa yormayın. Hayallerimin erkeği olabilir mi? Benimle ev'cillik oynayabilir mi? diye ham heveslere kapılmayın. Görüyonus işte, ölümlü dünya. Bu gün pop kralı olsan, yarın motorun nerde stop edeceği belli değil. Sonunda imam ya da papaz pandiği basacak. Halka malolmuş Gossip İbram, senin İbram'ın olsa ne yazar.(biliyorum yine de deli gönül yazar)

Ay kızz! İbram bana bir ümit versin (biz kendi aramızda ona ümit diyos:p) hakkatten o zaman blogumun kadını olurum. Kırar klavyemi oturur, dantel oya örer bloguma koyarım. Blogumda kek, pasta, börek pişirir, tarifini herkeşlere veririm. Windows'umdan dört gözle (dual msn) İbrahim'cimi beklerim felam demeyin... Bugün var, yarın yok. İbram'da bakmışsın imamın kayığına binmiş, gitti gider.

Bırakın bu hayalleri. İbram kapı komşunuz olsa günde 3 posta sevişirsiniz en fazla. Aşkınız olsa, İbram'dan sevgili yapsanız hadi hergün, hergün ama o da nereye kadar. Süper İbram değil ya. O kadar Viagra'ya ne bütçe ne bünye dayanır. Hele .NET'den tanıdınızsa İbram'ı en fazla 7 gün chattirsiniz. 15 gün birlikte top sekstirirsiniz. Oturduk çay içtik, baklava börek yedik derken oldu da İbram'ı yatağa atayım, sonra üstüne çıkıp keyif çatayım dediniz ve muradınıza erdiniz diyelim. Üstüne de "İbram şöyle tatlı, böyle ballı, SKDoyamadım, etini budunu, iliğini, kemiğini yedim bitirdim diye blogunuza yazarsınız en fazla. Sonrası sen sağ, İbram selamet...

"Senden bi çocuğum olsun İbram!" deseniz, "kendi kendinize beddua etmeyin" derim gerçi ama hadi ola ki gaza gelip peki dedim. Bi güzel emek çektiniz. Bankadan alıcama İbram'a veririm dediniz. Güzel bir hatundan hamile kalsam, ahanda yukarıdaki resimdeki gibi bi hale gelirim en fazla... Gece gündüz, yüzüme bakıp bakıp, "ne zaman doğuracak bu adam? fantezimin içine etti" der durursunuz. Size de yazık bana da yazık kızlar...

Tamam. maillerime gelen fantezilerinize saygı duyuyorum. Tabi ki İbram'ın da ruhu var, erkektir (şeyi de olduğuna göre) yazdıklarınızdan etkilenebilir ama neticede onun da 1 sevdiği var (her ne kadar bütün kadınları seveyim, hepsine gül vereyim gibi hümanist bir düşüncesi olsa bile) Hayata dair umutları, düşünceleri, beklentileri var. İbram'da bir insan yani, eti kemiği, kıkırdak, bıngıldak'ı eciği, cücüğü kabilinden bir takım şeyleri var...

Artık rahat bırakın İbram'ı kızlar. Ondan size yâr olmaz (kime hayrı olmuş ki). Hatta net alemindeki hiçbir adamdan bi xXim bişi olmaz. (kadınlardan oluyo mu? Test etmem lazım, peşinen bişi diyemem) Siz de İbram gibi etine, kemiğine, gıdısına, bıngıldağına dokunabildiğiniz, akşam olunca birlikte yatağına sokulabildiğiniz insanlar düşleyin. Hayatı ve mutluluğu sanal değil, gerçek dünyada arayın... Öyle bi adam sevin ki; her an varlığını içinizde hissedin. Sizi öyle sevsin ki; yanında hiç kimse size yan bakmasın. Net'te eğleniyorum derken, yüreğinizin oltasına takılıverdiği birisi canınızı yakmasın...
......
Hamiş: Pucca'yla Siminya sevişiyo da İbram abazan geziyo değil... İbram da sevişir. Onun'da eriği, üzümü, kirazı, çileği var tabi ki. Lâkin bunu reklam malzemesi yapmaz. Fakir ve gururlu bir gençken motora, dolmuşa, elarabasına binmişliği de olduğundan hiçbir yurdum abazanına hor gözle bakmaz, aşırı doz sexy içerik kullanıp, abazanlıklarını arttırmaz. Er kişi olduğundan malesef İbram'ın blogları Viagra değil bilakis ŞAP etkisi yapar.

Her fani gibi Michael Jackson'da öldü. Farah Facwett'ten sonra bu olay moralimi daha da bozdu. Düşündüm her fani gibi ben de her an ölebilirim. Ya size n'olcak o zaman? Bir depresyon yaşamamanız için karar verdim. Artık hayallerinizin İbram'ı olmaktan vazgeçiyorum kızlar. Üzgünüm, beni affedin.

Boşuna yanıp, tutuşmayın. İbram kimbilir nasıl yakışıklıdır, nası erkek güzelidir? Nası kültür o yarabbim kütür kütür. Ne güssel esprili çocuk diye hayaller kurmayın. Uzun mudur, kısa mıdır boyu, güzel midir, çirkin midir huyu ve ne kadar 'levseldir meyve suyu diyerek kafa yormayın. Hayallerimin erkeği olabilir mi? Benimle ev'cillik oynayabilir mi? diye ham heveslere kapılmayın. Görüyonus işte, ölümlü dünya. Bu gün pop kralı olsan, yarın motorun nerde stop edeceği belli değil. Sonunda imam ya da papaz pandiği basacak. Halka malolmuş Gossip İbram, senin İbram'ın olsa ne yazar.(biliyorum yine de deli gönül yazar)

Ay kızz! İbram bana bir ümit versin (biz kendi aramızda ona ümit diyos:p) hakkatten o zaman blogumun kadını olurum. Kırar klavyemi oturur, dantel oya örer bloguma koyarım. Blogumda kek, pasta, börek pişirir, tarifini herkeşlere veririm. Windows'umdan dört gözle (dual msn) İbrahim'cimi beklerim felam demeyin... Bugün var, yarın yok. İbram'da bakmışsın imamın kayığına binmiş, gitti gider.

Bırakın bu hayalleri. İbram kapı komşunuz olsa günde 3 posta sevişirsiniz en fazla. Aşkınız olsa, İbram'dan sevgili yapsanız hadi hergün, hergün ama o da nereye kadar. Süper İbram değil ya. O kadar Viagra'ya ne bütçe ne bünye dayanır. Hele .NET'den tanıdınızsa İbram'ı en fazla 7 gün chattirsiniz. 15 gün birlikte top sekstirirsiniz. Oturduk çay içtik, baklava börek yedik derken oldu da İbram'ı yatağa atayım, sonra üstüne çıkıp keyif çatayım dediniz ve muradınıza erdiniz diyelim. Üstüne de "İbram şöyle tatlı, böyle ballı, SKDoyamadım, etini budunu, iliğini, kemiğini yedim bitirdim diye blogunuza yazarsınız en fazla. Sonrası sen sağ, İbram selamet...

"Senden bi çocuğum olsun İbram!" deseniz, "kendi kendinize beddua etmeyin" derim gerçi ama hadi ola ki gaza gelip peki dedim. Bi güzel emek çektiniz. Bankadan alıcama İbram'a veririm dediniz. Güzel bir hatundan hamile kalsam, ahanda yukarıdaki resimdeki gibi bi hale gelirim en fazla... Gece gündüz, yüzüme bakıp bakıp, "ne zaman doğuracak bu adam? fantezimin içine etti" der durursunuz. Size de yazık bana da yazık kızlar...

Tamam. maillerime gelen fantezilerinize saygı duyuyorum. Tabi ki İbram'ın da ruhu var, erkektir (şeyi de olduğuna göre) yazdıklarınızdan etkilenebilir ama neticede onun da 1 sevdiği var (her ne kadar bütün kadınları seveyim, hepsine gül vereyim gibi hümanist bir düşüncesi olsa bile) Hayata dair umutları, düşünceleri, beklentileri var. İbram'da bir insan yani, eti kemiği, kıkırdak, bıngıldak'ı eciği, cücüğü kabilinden bir takım şeyleri var...

Artık rahat bırakın İbram'ı kızlar. Ondan size yâr olmaz (kime hayrı olmuş ki). Hatta net alemindeki hiçbir adamdan bi xXim bişi olmaz. (kadınlardan oluyo mu? Test etmem lazım, peşinen bişi diyemem) Siz de İbram gibi etine, kemiğine, gıdısına, bıngıldağına dokunabildiğiniz, akşam olunca birlikte yatağına sokulabildiğiniz insanlar düşleyin. Hayatı ve mutluluğu sanal değil, gerçek dünyada arayın... Öyle bi adam sevin ki; her an varlığını içinizde hissedin. Sizi öyle sevsin ki; yanında hiç kimse size yan bakmasın. Net'te eğleniyorum derken, yüreğinizin oltasına takılıverdiği birisi canınızı yakmasın...
......
Hamiş: Pucca'yla Siminya sevişiyo da İbram abazan geziyo değil... İbram da sevişir. Onun'da eriği, üzümü, kirazı, çileği var tabi ki. Lâkin bunu reklam malzemesi yapmaz. Fakir ve gururlu bir gençken motora, dolmuşa, elarabasına binmişliği de olduğundan hiçbir yurdum abazanına hor gözle bakmaz, aşırı doz sexy içerik kullanıp, abazanlıklarını arttırmaz. Er kişi olduğundan malesef İbram'ın blogları Viagra değil bilakis ŞAP etkisi yapar.

Taze bloggeriyelere Adsız küfürlerle rating hizmeti

11 yorum:
Düşündüm taşındım.
Bazı arkadaşlar küfretmeyi bile bilmiyor. Bu kültürel boşluğu doldurmak amacıyla adsız bir yorumcu olsam ve bir çıtır blog yazarına (nası anlaşılıyosa çıtırlığı-simit mi lan bu) küfredecek olsam nasıl ederdim diye düşündüm ve sizleri bu hizmetten mahrum etmemek için yazdım çizdim, efendim.

Buyrun sonuna kadar okuyun. Hizmetlerimizden yararlanmak isterseniz telif melif istemez tepe tepe kullanın. Yorumcumuz yok diye üzülen yeni bloggeriyeler kendi kendinize adsız küfürler ederek, hitinizi arttırabilirsiniz. Siz infonuza çıtır bi resim, bi kaç yazınıza da aşağıdaki küfürlerden koyun. Arkadaşlar birbirinin kokusunu alır devamına koyarlar.

-Arkadaş olabilir miyiz, acaba bağyan? (olaki bloggeriye mail adresini eklemiş olsun profiline - reddedildikten sonra- are you ready?...)

PART I
-Koluna kolum girsin, beyoğlunda kolkola gezelim
-Saçını ben tarim, çantanı eline ben verim pazara çıkarken
-Komple ağdanı, epilasyonunu ben yapayım yavru (lan bunu dedim galiba birine:p)
-Blogunun içine güller saçayım, sen kovala ben kaçayım.
-Enine boyuna mimleseydim, kalbinin sesini dinleseydim.
-Anının hatırası, mazinin gazisi olsam çok sterdim.
-Gözüne giren toz olayım, çıkarma beni, bırak izim kalsın.
-Üstüne alma ama, bari yanında yatayım.
-Bu yazı fikri senden mi çıktı bebek?
-Babalar ne bloggerler doğurtuyor be...
-Geri dönüşüm kutunda çöp olayım, çöp beni.
-Seni seve seve okuyorum, hissediyor musun?
-Sayfan elimden düşmüyor, düşeni kaldırıp yerine koyuyorum.
-Gözüne girmek için çalışıyorum, hadi aç biraz.
-Çok şefkatliyim. Kucağımda sana da yer var....

PART II
-Havalar çok sıcak, açılsın baldır bacak.
-Sana kaya'nın selamı var.
-Bunu yazan tosun okuyana ...
-Ohş.. lan olm, duramıyom lan...
-A.q a.q a.q a.q a.q
-Ospru blogdaki resmine bak len...
-A.q...a.quUuUuuuuuuuuuuuuuuuuuu...

Kıssadan hisse:
Alışmış kudurmuştan beterdir. Can çıkar huy, çıkmaz. Adsız küfürbaz olunmaz, küfürbaz doğulur.
Ben yorumcunun çevik ve ahlaklısını severim. Ne mutlu bloggerim diyene. ow ye...
Düşündüm taşındım.
Bazı arkadaşlar küfretmeyi bile bilmiyor. Bu kültürel boşluğu doldurmak amacıyla adsız bir yorumcu olsam ve bir çıtır blog yazarına (nası anlaşılıyosa çıtırlığı-simit mi lan bu) küfredecek olsam nasıl ederdim diye düşündüm ve sizleri bu hizmetten mahrum etmemek için yazdım çizdim, efendim.

Buyrun sonuna kadar okuyun. Hizmetlerimizden yararlanmak isterseniz telif melif istemez tepe tepe kullanın. Yorumcumuz yok diye üzülen yeni bloggeriyeler kendi kendinize adsız küfürler ederek, hitinizi arttırabilirsiniz. Siz infonuza çıtır bi resim, bi kaç yazınıza da aşağıdaki küfürlerden koyun. Arkadaşlar birbirinin kokusunu alır devamına koyarlar.

-Arkadaş olabilir miyiz, acaba bağyan? (olaki bloggeriye mail adresini eklemiş olsun profiline - reddedildikten sonra- are you ready?...)

PART I
-Koluna kolum girsin, beyoğlunda kolkola gezelim
-Saçını ben tarim, çantanı eline ben verim pazara çıkarken
-Komple ağdanı, epilasyonunu ben yapayım yavru (lan bunu dedim galiba birine:p)
-Blogunun içine güller saçayım, sen kovala ben kaçayım.
-Enine boyuna mimleseydim, kalbinin sesini dinleseydim.
-Anının hatırası, mazinin gazisi olsam çok sterdim.
-Gözüne giren toz olayım, çıkarma beni, bırak izim kalsın.
-Üstüne alma ama, bari yanında yatayım.
-Bu yazı fikri senden mi çıktı bebek?
-Babalar ne bloggerler doğurtuyor be...
-Geri dönüşüm kutunda çöp olayım, çöp beni.
-Seni seve seve okuyorum, hissediyor musun?
-Sayfan elimden düşmüyor, düşeni kaldırıp yerine koyuyorum.
-Gözüne girmek için çalışıyorum, hadi aç biraz.
-Çok şefkatliyim. Kucağımda sana da yer var....

PART II
-Havalar çok sıcak, açılsın baldır bacak.
-Sana kaya'nın selamı var.
-Bunu yazan tosun okuyana ...
-Ohş.. lan olm, duramıyom lan...
-A.q a.q a.q a.q a.q
-Ospru blogdaki resmine bak len...
-A.q...a.quUuUuuuuuuuuuuuuuuuuuu...

Kıssadan hisse:
Alışmış kudurmuştan beterdir. Can çıkar huy, çıkmaz. Adsız küfürbaz olunmaz, küfürbaz doğulur.
Ben yorumcunun çevik ve ahlaklısını severim. Ne mutlu bloggerim diyene. ow ye...

Severim, hoşlanmam / yaparım, beceremem

7 yorum:


Canlarım bir
kendini halka açma modasıdır gidiyor... Özel hallerimizi bu kadar kamuoyuna açmadan önce elde kalan son kozlarımızı da oynayalım bakalım. Olmadı artık röntgen filmlerimizle, porno kasetlerimizi el altından kendimiz tvlere verip Ali Kırca gibi hem seve seve, hem döve döve ünlü olmanın yolunu arıcaz bloglarda (coprighty fikir: dirty now and ali abi şimdi burdaydı hotel paradise)


Şimdi bendeniz de iyi, kötü huylarımı şöyle bir sıraladım. Neleri severim, nelerden hoşlanmam, neleri yaparım, neleri beceremem bir bilinsin istiyorum sevgili blog kamuoyu tarafından. Hani istakoz yiyemiyom mesela, pişiremem de mubarek şeyi. O yüzden sevgilimden ayrılmaktansa baştan hiç çıkma teklif etmesin kızcağız bana daha iyi di mi:)


Mesela şu çatal sol elle, bıçak sağ elle olayını kıvıramıyom. Sol elle tutabildiğim bi kaç şey var. Bazısı burda yazılmaz ama, biri bıçak tutmak mesela. Katil sol elle bıçak tutuyomuş deseler, potansiyel CSI Newyork listesine girdim demektir.

Tabi iki elimle yapabildiğim şeyler de var:p, Aklınıza ne hainlik! geldi bilmem de iki elimle birden bi laptopda iki mouse'u aynı anda kullanabiliyorum. Kusursa kusur (bu kadarı kadı kızında da var mı şahsen bilmiyom) sağ elle silah ve bıçak tutamıyom napim. Hani görgüsüz diye terketcekse kızcaz, hiç yemeğe götürmesin beni di mi. Ayrıca Sağ ayağımla Topa'da vuramam mesela. (sen dil olm sen otur, sana zaten vuran vurmuş bi de ben vurmim)

Çocukluğumun geçtiği fakir okul yıllarında çok defter silip yazdığımdan olsa gerek, lan belki lazım olur diye tuvalet kağıdını suyla temizlenmemiş ppma direkt olarak tatbik edemiyom. Kağıt deyip geçmeyin, bi sürü ağaç, orman kesiliyo falan diyoz ama paso şeyimizi siliyos. Olmaz ki kağıdın da bi haysiyeti şerefi var. Kıç mendili değil ki bu, hapşur sil, aksır sil. Klasik sabun kokusu ve permatik banyo favorimdir:p Kılın, tüyün uzamışına sadece başımın üstünde yer veririm.


Sigara içmeyi de öğremedim ayrıcana bi kursuna gitmem lazım . Bi gün okul Wcsinde inat ettim bi paketi 15 dakkada içtim, bi şeyime benzemedi. Başkası yaktığındaki ilk kokusunu geç, ne tadı var ne tuzu. Oysa onun yerine otursam bi tepsi baklava yerdim yarım saatte. Yazık... Ayrıca Cami cemaatı hariç, hiç bir cemaatle uzaktan, yakından alakam yoktur. Olsun da istemem. Ordan da devamsızlıktan atcaklar bi gün diye korkuyom.


Erkek sevme standartlarım da biraz maçodur. Tırnağı uzun erkek sevemiyorum örneğin, pedikürlü de olsa. Iııh, olmuyo napim. Takma ya da değil çok uzun kıvrık kadın tırnaklarına da alerjim var. Pornosuna bile bakamıyom a.q.

Küpeli ve at kuyruğu saçlı erkeklere ufaktan alışıyorum ama piercing'li kızları halâ içime sindiremedim. Hele diline ve malum yerine yaptıranlara bakamıyom bile lan... Dövmenin çok küçük ve sahtesine sıcak bakabiliyorum. Kocamanı erkek ya da kadında hoşuma gitmiyor. Hızma itici halhal çekici gelir, abuk renkler de olsa punk hariç kadında boyalı saç hoşuma gider. Koyu renk oje tonlarını severim. ojesiz tırnakları pek daha severim:) abartılmış göz farından ve yanak alından hoşlanmam..


Düşük belli kadın kıçına bakmakla bir erkeğin kıç çatalına bakmak arasında fark göremiyom. Bunun yerine etek dekoltesi, göğüs çatalı ve yırtmacı tercih ediyorum. Frikik adına şeysini gösterenlerle, panayırda şeyine don giydirilmiş maymunlar arasında da bi fark göremiyorum.


Kendim bilhassa tepeden diklemesine bakınca halâ şeysimi görebiliyom demek ki; henüz aşırı kilo almış sayılmam. Bi ara kemiksiz tartılmalı. Kendimin kirli sakallı halimi seviyom ama ufak yeğenlerim bu halimi sevmiyor. Durduk yerde bi sabah; dur bakim len nası olcam deyip bıyıklarını kesen erkekleri de sevmem, Bıyıksızlara bişi demem ama adamı bıyıklı gör gör birden tavuk popusu gibi bir yüzle karşılaş. Olmuyor be. Alıştıra alıştıra, azar azar kessinler napim...


Bal yaptığı için arılara, süt verdiği için ineklere, ayrıca balinalara ve malumunuz olan diğer memelilere saygım var, plastik çiçeklerden ve gazı kaçmış içeceklerden hoşlanmam. Şimdilik aspirinden sonraki en büyük icadın Viagra olduğunu düşünmüyorum. Einstein'den fazla Nicola Tesla hayranıyım. Issız adaya düşersem yanıma alacağım üç şey: Melahat, Nezahat, Sebahat.


Bilgisayarda arada bir fan ve klavye çıtırtısı dışındaki windows Çilong sesi de dahil hiç bi sesi sevmiyorum. Msn türü programların seslerini de sevmiyorum. Rahmetli İcq'nun oo-OO su hariç. Attaçlı dosyaları açmaktan, adsız küfredenlerin yorumlarından ve argosu da maçoluğu da erkeği geçen kızları dinlemekten hoşlanmıyorum.


Kafa dinlerken Dede efendi ile Mozart arasında ayrım yapmam. Sanat müziğine gıcık değilim, severim. Sezen'in hastasıyım. Bana göre Yalın da kestirmese bile ilerde Sezen kadar olucak. Ceza'nın Allah'ın cezası değil, mükafatı olduğu kanaatindeyim. Cem Yılmaz'ı da Yılmaz Erdoğan'ı da tebrik ederim. Bana göre Sean Pen, Dustin Hofman ve Erol TAŞ iyi adamdır.

Kalp paradan, kâlp kırandan, sahte şeylerden ve sahte şeyHlerden hazzetmem. Hemşerim olsun, çamurdan olsun, bizim kötümüz elalemin iyisinden iyidir demem. Cola'da böcek ilacı varmış kötüdür, siyam kedisinin kıçından çıkan kahve iyidir diyenleri dinlemem. cola mı coca coca içerim. Ortalama her türk erkeği gibi zap ve sex manyağıyım, uzaktan kumandasız ve google'da porn search'siz yaşayamam.


Cllear ve bilimum kepek şampuanlarını sevmiyorum. Ayşe teyzenin çamaşır suyunun, Malgonun kireç önleyicisinin bi b..ka yaradığını da düşünmüyorum... Bazı reklam filmlerinin çok güzel kızlarla yapılmasındansa çizgi karakterlerle yapılmasını tercih ederim. Benden yakışıklı ve güzel olsunlar ama abartmasınlar. (bakınız şampuan reklamları, bakmayınız deterjan reklamları)


Boya tenekesine düşmüş gibi makyaj yapan ve parfüm şişesinin dibini üstüne boşaltan kadınlar yanımdan geçerken iki adım yana kaçıyorum. Hafif ve çekici, meyve kokulu alımlı bir kadının arkasından (fiziğini de gördükten sonra) gözümü yumup, boynumda tasmayla bi kaç km.'e gözü kapalı gidebilirim. (neydi lan o reklamın adı?)


Kedi tırmalamış gibi bacağını tüy kökleri kızarana kadar yolup, çorapsız sokağa çıkan hatunları, sokak ortasında dizaltı çorabını çeken (teyze)leri sevemiyom. (dizüstü ve kilotluya karışmam:) Karısına çöp döktüren ve başkalarının yanında azarlayan erkeklerle, sokakta çocuğunu döven kadınlardan nefret ediyorum.


Fikri sabitleri: düşüncesini şeyini tutar gibi tutan adamları, doğru bile söylemiş olsalar "bu zaten Kuran'da yazıyodu, Atatürk şöyle demiş, bilimsel açıdan böyle" diyerek her söze paso laf ve bahane yetiştirenlerden" hoşlanmıyorum. Aşırı dincilere de, aşırı dinsizlere de , aşırı donsuzlara da gıcığım.


Yüksek sesli müziğin her türlüsünü, klakson sesini, küfrün yüksek tondan alenisini, kadının cadaloz ve şirretini sevmem. Cikletini sokakta balon yapan ablalardan, her yerinin fermuarı açık, bazen orasını, bazen ppsunu kaşıyan erkeklerden hazzetmem. Ter kokusunu burnuma dayayan erkeği, hem kolsuz giyinip hem de kılı, tüyü görünen kadını itici bulurum.


Cannnnnnn!, canımsın söylemlerini ve çocuk gibi konuşan kadınları, dişçiden yeni gelmiş gibi sS leri basarak konuşan erkekleri sevmem. Tartışırsam gıcık'ımdır. Akıl oyunlarını severim lakin yenilirsem bozulurum, inatlaşmalarda eşek inadım tutabilir. Tam bir pislik olabilirim. Ehliyetim var ama araba mı beni kullanıyor, ben mi arabayı bilmiyorum.


Sivil polis de olsalar göstere göstere belinde silah taşıyanları, maçlarda ana, avrat küfredenleri, kalçasını oynatarak, elinde zincir sallayarak dolaşan adamları ve sokakta catwalk yürüyen, arada bir saçlarını savuran 3. sınıf manken taklidi yapan kızları sevmem. Sor, sorma her konuda bir bilgisi olanlardan, yetkilerini sohbette ve halı saha maçında kullanmaya kalkanlardan gıcık kaparım.
Pastel renk giyinen, bazen soket çorap ve pastel renk eldiven kullanan (haddi aşmadan şımaran) hatunları severim... Şort kadar kısa olan mini eteği sevmem (onun yerine şort daha iyi , etek giyiyosan merak etcek bişi olsun di mi?) içine zorla girilmiş, poposunu dışarı taşıran pantalon yerine, bir kadında etek görmeyi tercih ederim.


Giyimi ve tavırlarıyla kadın taklidi yapan kıro bay'lardansa delikanlı, hanım hanımcık gay'ları tercih ederim.(tabi oturup, sohbet etmek için:p) Seyahatlerde kitap okuyanları severim, ilgiyle izlerim. 2 kitap 1 dergiden fazlasını yanlarında görürsem kastığını düşünürüm.


Pırasa ve kereviz yemek, ölsem aklıma gelmez... Köpek ve pantolon balığı hariç her cins balıktan hoşlanırım. Evcil hayvanlardan balık hariç gerisinin yerinin balkon ya da bahçe olduğunu düşünürüm. Köpek mamasından, kedi kakasından haz almam.
Adriana Lima'yı severim ama Nehir Erdoğan'la değişmem. M.Monro ve Elvis Presley taklitlerinden nefret ederim. Kaslı erkeklerden daha çok, kaslı kadınlardan tiksinirim. Cnbc-e izlerim. Haberlerin kısa ve yalın ama doyurucu ve doğru olanını tercih ederim. Ntv'den kaçmam, kaçırmam. Gıcık olmasına rağmen Okan'ı iyi adamlardan sayarım.
Chaves kadar olmasa da bazen Ahmedinecat'a da aferim dediğim olur, en çok haskt..i Bush'a etmişimdir. Barakk'ın vurgulanması ve Husseyin kısmının abartılması hariç Obama'ya sempati ile bakıyorum.


Tuzluyu pek sevmem, tatlıya asla hayır demem, acıyı ette severim. Bekâr da olsam karı boşamak kolay gelmez. Yatak odası hariç ,hiç bi yerde el şakasından hoşlanmam. Küfür ve yemin ederken anasını, bacısını karıştıranların bizzat ana, bacısından evlatları adına ben özür dilerim.
Bu işin sonu gelmez....
Aklıma gelirse yine eklerim...
Her mükemmel insan gibi ben de Fenerbahçeliyim:p

MİM diyorlar ya hepinizi mim'ledim. Yazarsanız okurum, hep misafirlik olmaz bazılarınızı bloguma yatıya da beklerim:p

İbrahim Ortaç


Canlarım bir
kendini halka açma modasıdır gidiyor... Özel hallerimizi bu kadar kamuoyuna açmadan önce elde kalan son kozlarımızı da oynayalım bakalım. Olmadı artık röntgen filmlerimizle, porno kasetlerimizi el altından kendimiz tvlere verip Ali Kırca gibi hem seve seve, hem döve döve ünlü olmanın yolunu arıcaz bloglarda (coprighty fikir: dirty now and ali abi şimdi burdaydı hotel paradise)


Şimdi bendeniz de iyi, kötü huylarımı şöyle bir sıraladım. Neleri severim, nelerden hoşlanmam, neleri yaparım, neleri beceremem bir bilinsin istiyorum sevgili blog kamuoyu tarafından. Hani istakoz yiyemiyom mesela, pişiremem de mubarek şeyi. O yüzden sevgilimden ayrılmaktansa baştan hiç çıkma teklif etmesin kızcağız bana daha iyi di mi:)


Mesela şu çatal sol elle, bıçak sağ elle olayını kıvıramıyom. Sol elle tutabildiğim bi kaç şey var. Bazısı burda yazılmaz ama, biri bıçak tutmak mesela. Katil sol elle bıçak tutuyomuş deseler, potansiyel CSI Newyork listesine girdim demektir.

Tabi iki elimle yapabildiğim şeyler de var:p, Aklınıza ne hainlik! geldi bilmem de iki elimle birden bi laptopda iki mouse'u aynı anda kullanabiliyorum. Kusursa kusur (bu kadarı kadı kızında da var mı şahsen bilmiyom) sağ elle silah ve bıçak tutamıyom napim. Hani görgüsüz diye terketcekse kızcaz, hiç yemeğe götürmesin beni di mi. Ayrıca Sağ ayağımla Topa'da vuramam mesela. (sen dil olm sen otur, sana zaten vuran vurmuş bi de ben vurmim)

Çocukluğumun geçtiği fakir okul yıllarında çok defter silip yazdığımdan olsa gerek, lan belki lazım olur diye tuvalet kağıdını suyla temizlenmemiş ppma direkt olarak tatbik edemiyom. Kağıt deyip geçmeyin, bi sürü ağaç, orman kesiliyo falan diyoz ama paso şeyimizi siliyos. Olmaz ki kağıdın da bi haysiyeti şerefi var. Kıç mendili değil ki bu, hapşur sil, aksır sil. Klasik sabun kokusu ve permatik banyo favorimdir:p Kılın, tüyün uzamışına sadece başımın üstünde yer veririm.


Sigara içmeyi de öğremedim ayrıcana bi kursuna gitmem lazım . Bi gün okul Wcsinde inat ettim bi paketi 15 dakkada içtim, bi şeyime benzemedi. Başkası yaktığındaki ilk kokusunu geç, ne tadı var ne tuzu. Oysa onun yerine otursam bi tepsi baklava yerdim yarım saatte. Yazık... Ayrıca Cami cemaatı hariç, hiç bir cemaatle uzaktan, yakından alakam yoktur. Olsun da istemem. Ordan da devamsızlıktan atcaklar bi gün diye korkuyom.


Erkek sevme standartlarım da biraz maçodur. Tırnağı uzun erkek sevemiyorum örneğin, pedikürlü de olsa. Iııh, olmuyo napim. Takma ya da değil çok uzun kıvrık kadın tırnaklarına da alerjim var. Pornosuna bile bakamıyom a.q.

Küpeli ve at kuyruğu saçlı erkeklere ufaktan alışıyorum ama piercing'li kızları halâ içime sindiremedim. Hele diline ve malum yerine yaptıranlara bakamıyom bile lan... Dövmenin çok küçük ve sahtesine sıcak bakabiliyorum. Kocamanı erkek ya da kadında hoşuma gitmiyor. Hızma itici halhal çekici gelir, abuk renkler de olsa punk hariç kadında boyalı saç hoşuma gider. Koyu renk oje tonlarını severim. ojesiz tırnakları pek daha severim:) abartılmış göz farından ve yanak alından hoşlanmam..


Düşük belli kadın kıçına bakmakla bir erkeğin kıç çatalına bakmak arasında fark göremiyom. Bunun yerine etek dekoltesi, göğüs çatalı ve yırtmacı tercih ediyorum. Frikik adına şeysini gösterenlerle, panayırda şeyine don giydirilmiş maymunlar arasında da bi fark göremiyorum.


Kendim bilhassa tepeden diklemesine bakınca halâ şeysimi görebiliyom demek ki; henüz aşırı kilo almış sayılmam. Bi ara kemiksiz tartılmalı. Kendimin kirli sakallı halimi seviyom ama ufak yeğenlerim bu halimi sevmiyor. Durduk yerde bi sabah; dur bakim len nası olcam deyip bıyıklarını kesen erkekleri de sevmem, Bıyıksızlara bişi demem ama adamı bıyıklı gör gör birden tavuk popusu gibi bir yüzle karşılaş. Olmuyor be. Alıştıra alıştıra, azar azar kessinler napim...


Bal yaptığı için arılara, süt verdiği için ineklere, ayrıca balinalara ve malumunuz olan diğer memelilere saygım var, plastik çiçeklerden ve gazı kaçmış içeceklerden hoşlanmam. Şimdilik aspirinden sonraki en büyük icadın Viagra olduğunu düşünmüyorum. Einstein'den fazla Nicola Tesla hayranıyım. Issız adaya düşersem yanıma alacağım üç şey: Melahat, Nezahat, Sebahat.


Bilgisayarda arada bir fan ve klavye çıtırtısı dışındaki windows Çilong sesi de dahil hiç bi sesi sevmiyorum. Msn türü programların seslerini de sevmiyorum. Rahmetli İcq'nun oo-OO su hariç. Attaçlı dosyaları açmaktan, adsız küfredenlerin yorumlarından ve argosu da maçoluğu da erkeği geçen kızları dinlemekten hoşlanmıyorum.


Kafa dinlerken Dede efendi ile Mozart arasında ayrım yapmam. Sanat müziğine gıcık değilim, severim. Sezen'in hastasıyım. Bana göre Yalın da kestirmese bile ilerde Sezen kadar olucak. Ceza'nın Allah'ın cezası değil, mükafatı olduğu kanaatindeyim. Cem Yılmaz'ı da Yılmaz Erdoğan'ı da tebrik ederim. Bana göre Sean Pen, Dustin Hofman ve Erol TAŞ iyi adamdır.

Kalp paradan, kâlp kırandan, sahte şeylerden ve sahte şeyHlerden hazzetmem. Hemşerim olsun, çamurdan olsun, bizim kötümüz elalemin iyisinden iyidir demem. Cola'da böcek ilacı varmış kötüdür, siyam kedisinin kıçından çıkan kahve iyidir diyenleri dinlemem. cola mı coca coca içerim. Ortalama her türk erkeği gibi zap ve sex manyağıyım, uzaktan kumandasız ve google'da porn search'siz yaşayamam.


Cllear ve bilimum kepek şampuanlarını sevmiyorum. Ayşe teyzenin çamaşır suyunun, Malgonun kireç önleyicisinin bi b..ka yaradığını da düşünmüyorum... Bazı reklam filmlerinin çok güzel kızlarla yapılmasındansa çizgi karakterlerle yapılmasını tercih ederim. Benden yakışıklı ve güzel olsunlar ama abartmasınlar. (bakınız şampuan reklamları, bakmayınız deterjan reklamları)


Boya tenekesine düşmüş gibi makyaj yapan ve parfüm şişesinin dibini üstüne boşaltan kadınlar yanımdan geçerken iki adım yana kaçıyorum. Hafif ve çekici, meyve kokulu alımlı bir kadının arkasından (fiziğini de gördükten sonra) gözümü yumup, boynumda tasmayla bi kaç km.'e gözü kapalı gidebilirim. (neydi lan o reklamın adı?)


Kedi tırmalamış gibi bacağını tüy kökleri kızarana kadar yolup, çorapsız sokağa çıkan hatunları, sokak ortasında dizaltı çorabını çeken (teyze)leri sevemiyom. (dizüstü ve kilotluya karışmam:) Karısına çöp döktüren ve başkalarının yanında azarlayan erkeklerle, sokakta çocuğunu döven kadınlardan nefret ediyorum.


Fikri sabitleri: düşüncesini şeyini tutar gibi tutan adamları, doğru bile söylemiş olsalar "bu zaten Kuran'da yazıyodu, Atatürk şöyle demiş, bilimsel açıdan böyle" diyerek her söze paso laf ve bahane yetiştirenlerden" hoşlanmıyorum. Aşırı dincilere de, aşırı dinsizlere de , aşırı donsuzlara da gıcığım.


Yüksek sesli müziğin her türlüsünü, klakson sesini, küfrün yüksek tondan alenisini, kadının cadaloz ve şirretini sevmem. Cikletini sokakta balon yapan ablalardan, her yerinin fermuarı açık, bazen orasını, bazen ppsunu kaşıyan erkeklerden hazzetmem. Ter kokusunu burnuma dayayan erkeği, hem kolsuz giyinip hem de kılı, tüyü görünen kadını itici bulurum.


Cannnnnnn!, canımsın söylemlerini ve çocuk gibi konuşan kadınları, dişçiden yeni gelmiş gibi sS leri basarak konuşan erkekleri sevmem. Tartışırsam gıcık'ımdır. Akıl oyunlarını severim lakin yenilirsem bozulurum, inatlaşmalarda eşek inadım tutabilir. Tam bir pislik olabilirim. Ehliyetim var ama araba mı beni kullanıyor, ben mi arabayı bilmiyorum.


Sivil polis de olsalar göstere göstere belinde silah taşıyanları, maçlarda ana, avrat küfredenleri, kalçasını oynatarak, elinde zincir sallayarak dolaşan adamları ve sokakta catwalk yürüyen, arada bir saçlarını savuran 3. sınıf manken taklidi yapan kızları sevmem. Sor, sorma her konuda bir bilgisi olanlardan, yetkilerini sohbette ve halı saha maçında kullanmaya kalkanlardan gıcık kaparım.
Pastel renk giyinen, bazen soket çorap ve pastel renk eldiven kullanan (haddi aşmadan şımaran) hatunları severim... Şort kadar kısa olan mini eteği sevmem (onun yerine şort daha iyi , etek giyiyosan merak etcek bişi olsun di mi?) içine zorla girilmiş, poposunu dışarı taşıran pantalon yerine, bir kadında etek görmeyi tercih ederim.


Giyimi ve tavırlarıyla kadın taklidi yapan kıro bay'lardansa delikanlı, hanım hanımcık gay'ları tercih ederim.(tabi oturup, sohbet etmek için:p) Seyahatlerde kitap okuyanları severim, ilgiyle izlerim. 2 kitap 1 dergiden fazlasını yanlarında görürsem kastığını düşünürüm.


Pırasa ve kereviz yemek, ölsem aklıma gelmez... Köpek ve pantolon balığı hariç her cins balıktan hoşlanırım. Evcil hayvanlardan balık hariç gerisinin yerinin balkon ya da bahçe olduğunu düşünürüm. Köpek mamasından, kedi kakasından haz almam.
Adriana Lima'yı severim ama Nehir Erdoğan'la değişmem. M.Monro ve Elvis Presley taklitlerinden nefret ederim. Kaslı erkeklerden daha çok, kaslı kadınlardan tiksinirim. Cnbc-e izlerim. Haberlerin kısa ve yalın ama doyurucu ve doğru olanını tercih ederim. Ntv'den kaçmam, kaçırmam. Gıcık olmasına rağmen Okan'ı iyi adamlardan sayarım.
Chaves kadar olmasa da bazen Ahmedinecat'a da aferim dediğim olur, en çok haskt..i Bush'a etmişimdir. Barakk'ın vurgulanması ve Husseyin kısmının abartılması hariç Obama'ya sempati ile bakıyorum.


Tuzluyu pek sevmem, tatlıya asla hayır demem, acıyı ette severim. Bekâr da olsam karı boşamak kolay gelmez. Yatak odası hariç ,hiç bi yerde el şakasından hoşlanmam. Küfür ve yemin ederken anasını, bacısını karıştıranların bizzat ana, bacısından evlatları adına ben özür dilerim.
Bu işin sonu gelmez....
Aklıma gelirse yine eklerim...
Her mükemmel insan gibi ben de Fenerbahçeliyim:p

MİM diyorlar ya hepinizi mim'ledim. Yazarsanız okurum, hep misafirlik olmaz bazılarınızı bloguma yatıya da beklerim:p

İbrahim Ortaç

Erken geldiğim için, özür dilerim sevgilim

12 yorum:

Affedin
kızlar bu benim kusurum. Anlamadığım şeyler var. Zaman çabuk geçmiş. Ancak ucundan yakalamışız blog alemini. Uyum zorluğu yaşıyorum. Bakıyorum da bloglarda Alman'a verdim, Yunanla işi pişirdim türü yazılar var. Ayıplamıyorum. Gönül konacağı yeri kendi seçer, biliyorum. Bunları bizim kızlar mı yazıyor? Oh my god! diyorum.

Ee. benim gibi aklı evvel zamanda kalanlar bu şoku atlatamıyor haliyle. Biz ki "helga OH! dedi" ve Hans evlenmek için kamışı kestirip müslüman oldu" haberleri ile büyümüş bir ırkın ahfadıyız. Bize değen bi yer yok ama neden kendimi tuhaf hissediyorum bunları okurken bilemedim.. Kimseyi kabuklu/kabuksuz çerez tercihlerinden ötürü suçlayamam. Kendimi anlamaya çalışıyorum...

Yine kabak tadı da verecek ama bu Libido tavan olaylarında da aynı hislerdeyim. Biz hep başım ağrıyor, bugün olmaz yarın gel! e alışmışız. Hayatın anlamını "düşünen adam heykelinden önce, gripin kaşesinde ızdırap çeken kızdan" öğrenmişiz. Ahir ömrümüzün son demlerinde noldu da kızlar şeysinde çay pişircek kadar kızıştılar, yoksa bir libido makarasıdır gidiyo mu anlamıyom? Bir de bayrak direğine flama çekip, 9 erkek oldu 10 erkek oldu demek eski moda bir gelenek değil miydi yahu, ne zaman hortladı?

Son röpörtajımdan az sonra süper maryo kılıklı postacının inbox'uma yığınla getirdiği "İbram donun ne renk lan merak ediyom, boxer mi giyiyon yoksa hala slip, beyaz çorap mı takılıyon? Kafan kel mi, elin beline geliyo mu? tarzı soruları cevaplamıyorum haberiniz olsun" diycem de. Bir kişi bile sorsa ya be.

Demek ki sorulacak adam var, sorulmayacak adam var. Ben iyi ki sorulacak adamlar kısmına girmiyorum. Sık değiştirdiğimden her sorulduğunda cevap vermek için bakmam lazım. Oysa Tarkan'ı bile bi çiş meşhur etti, biz hala karizmayı efendilikte arıyoruz efendiler.

Bazı bloglarda yorum yaparken karşımıza çıkan kelime doğrulama olayını blogger nası beceriyorsa baze sövüyo gibi seçtiği kelimeleri doğrulatıyor. Ben o kelimelerin neresini doğrultim bilemiyom ki. Yazıyoz mecburen meydanda ne gördüysek...

Birde, hani filmlerde olur, elinde kitapla esas oğlanla, kızın çarpışma sahneleri var ya. Artık onlar da bir hayal oldu. Kimse kitap mitap götürmücek ki okula elinde. Ola ki,en fazla incecik bi laptopu olur elinde kızın. Çarptın kazara, laptop düştü yere. Yerden almasına yardım ettin. Hanfendi pardon laptopunuzu düşürdünüz. Açacak bi bakacak kız ekranı gitmiş. -Hayvan! sen çarptın da düştü. Hadi yaptır. 200-300 TL. Bi romantik fantezi daha sizlere ömür.

Aynı mahallede oturuyorsunuz. O işe dolmuşla gidiyo, sen otobüsle. Bir gün dolmuşu kaçırsa otobüs bekler. Ama şimdi herkesin bir arabalı erkek arkadaşı olabilir (Hacı Murat 2 milyar, Doğan görünümlü şahin 3-5 benim ufkum bu kadar, iş sana ne babam aldıyla, miras kaldıya kadar uzayınca Cem Gariboğlu'na kadar dayanıyor ucu)

Kız, zaten elinde cep telefonuna gelen mesajına kikirdemekten, yolda dönüp senin yüzüne mi bakcak? Dahası o facebooka girer sen msn takılırsın. Bi ömür karşılaşmazsınız, aynı mahallede.

Bir ara Odigo'nun bi Messenger'i vardı. Aynı anda, aynı web sitesinde surf yapanları gösteriyordu, tanışıyordunuz. Google da yapsa ya... Anaa! Zeynep nickli bağyan hard porno arıyo google'da ben gibi. Şey afedersiniz isminiz neydi, yaş kaç, memleket nerden. tanışabilir miyiz..?

Son bir şey de: aşkıma . Yazdıklarıma bakıp bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diyeceksin ama benim geldiğim zamanlarda halâ romantizm ölmedi sevgilim . İnsan sevdiği kız için gözyaşı dökebiliyorsa insan. Sevdi mi gözünden sakınmalı, kıskanmalı. Efendi olmalı, kibar olmalı, kırıp incitirse özür dileyebilmeli. Anlam yüklü küçük sürprizler yapmalı sevdiğine, kırlarda çiçekler toplamalı, mum ışığında yemek yemeli.

Olur olmaz düşünüp bir gece vakti, cep telefonundan önce kulağını çınlatabilmeli sevdiğinin. Şarkılar fısıldamalı kulağına, şiirler söylemeli. Düşler kurmalı birlikte, elele gezebilmeli. Okul sırasına adının baş harfini korkarak yazabilmeli.

Biliyorum o devirler çoktan geçti. Biliyorum, ama ne yapayım.
Bu dünyaya erken geldiğim için, özür dilerim sevgilim.

Affedin
kızlar bu benim kusurum. Anlamadığım şeyler var. Zaman çabuk geçmiş. Ancak ucundan yakalamışız blog alemini. Uyum zorluğu yaşıyorum. Bakıyorum da bloglarda Alman'a verdim, Yunanla işi pişirdim türü yazılar var. Ayıplamıyorum. Gönül konacağı yeri kendi seçer, biliyorum. Bunları bizim kızlar mı yazıyor? Oh my god! diyorum.

Ee. benim gibi aklı evvel zamanda kalanlar bu şoku atlatamıyor haliyle. Biz ki "helga OH! dedi" ve Hans evlenmek için kamışı kestirip müslüman oldu" haberleri ile büyümüş bir ırkın ahfadıyız. Bize değen bi yer yok ama neden kendimi tuhaf hissediyorum bunları okurken bilemedim.. Kimseyi kabuklu/kabuksuz çerez tercihlerinden ötürü suçlayamam. Kendimi anlamaya çalışıyorum...

Yine kabak tadı da verecek ama bu Libido tavan olaylarında da aynı hislerdeyim. Biz hep başım ağrıyor, bugün olmaz yarın gel! e alışmışız. Hayatın anlamını "düşünen adam heykelinden önce, gripin kaşesinde ızdırap çeken kızdan" öğrenmişiz. Ahir ömrümüzün son demlerinde noldu da kızlar şeysinde çay pişircek kadar kızıştılar, yoksa bir libido makarasıdır gidiyo mu anlamıyom? Bir de bayrak direğine flama çekip, 9 erkek oldu 10 erkek oldu demek eski moda bir gelenek değil miydi yahu, ne zaman hortladı?

Son röpörtajımdan az sonra süper maryo kılıklı postacının inbox'uma yığınla getirdiği "İbram donun ne renk lan merak ediyom, boxer mi giyiyon yoksa hala slip, beyaz çorap mı takılıyon? Kafan kel mi, elin beline geliyo mu? tarzı soruları cevaplamıyorum haberiniz olsun" diycem de. Bir kişi bile sorsa ya be.

Demek ki sorulacak adam var, sorulmayacak adam var. Ben iyi ki sorulacak adamlar kısmına girmiyorum. Sık değiştirdiğimden her sorulduğunda cevap vermek için bakmam lazım. Oysa Tarkan'ı bile bi çiş meşhur etti, biz hala karizmayı efendilikte arıyoruz efendiler.

Bazı bloglarda yorum yaparken karşımıza çıkan kelime doğrulama olayını blogger nası beceriyorsa baze sövüyo gibi seçtiği kelimeleri doğrulatıyor. Ben o kelimelerin neresini doğrultim bilemiyom ki. Yazıyoz mecburen meydanda ne gördüysek...

Birde, hani filmlerde olur, elinde kitapla esas oğlanla, kızın çarpışma sahneleri var ya. Artık onlar da bir hayal oldu. Kimse kitap mitap götürmücek ki okula elinde. Ola ki,en fazla incecik bi laptopu olur elinde kızın. Çarptın kazara, laptop düştü yere. Yerden almasına yardım ettin. Hanfendi pardon laptopunuzu düşürdünüz. Açacak bi bakacak kız ekranı gitmiş. -Hayvan! sen çarptın da düştü. Hadi yaptır. 200-300 TL. Bi romantik fantezi daha sizlere ömür.

Aynı mahallede oturuyorsunuz. O işe dolmuşla gidiyo, sen otobüsle. Bir gün dolmuşu kaçırsa otobüs bekler. Ama şimdi herkesin bir arabalı erkek arkadaşı olabilir (Hacı Murat 2 milyar, Doğan görünümlü şahin 3-5 benim ufkum bu kadar, iş sana ne babam aldıyla, miras kaldıya kadar uzayınca Cem Gariboğlu'na kadar dayanıyor ucu)

Kız, zaten elinde cep telefonuna gelen mesajına kikirdemekten, yolda dönüp senin yüzüne mi bakcak? Dahası o facebooka girer sen msn takılırsın. Bi ömür karşılaşmazsınız, aynı mahallede.

Bir ara Odigo'nun bi Messenger'i vardı. Aynı anda, aynı web sitesinde surf yapanları gösteriyordu, tanışıyordunuz. Google da yapsa ya... Anaa! Zeynep nickli bağyan hard porno arıyo google'da ben gibi. Şey afedersiniz isminiz neydi, yaş kaç, memleket nerden. tanışabilir miyiz..?

Son bir şey de: aşkıma . Yazdıklarıma bakıp bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diyeceksin ama benim geldiğim zamanlarda halâ romantizm ölmedi sevgilim . İnsan sevdiği kız için gözyaşı dökebiliyorsa insan. Sevdi mi gözünden sakınmalı, kıskanmalı. Efendi olmalı, kibar olmalı, kırıp incitirse özür dileyebilmeli. Anlam yüklü küçük sürprizler yapmalı sevdiğine, kırlarda çiçekler toplamalı, mum ışığında yemek yemeli.

Olur olmaz düşünüp bir gece vakti, cep telefonundan önce kulağını çınlatabilmeli sevdiğinin. Şarkılar fısıldamalı kulağına, şiirler söylemeli. Düşler kurmalı birlikte, elele gezebilmeli. Okul sırasına adının baş harfini korkarak yazabilmeli.

Biliyorum o devirler çoktan geçti. Biliyorum, ama ne yapayım.
Bu dünyaya erken geldiğim için, özür dilerim sevgilim.

Gel seni hit yapalım yavrum

14 yorum:

Kasmayın bu kadar kendinizi.
İş olacağı yere varır. Kolayca dolmuşa binip, o kadar büyütmeyin gözünüzde kendinizi.

Yok sanal alemin kralı/çesi benim. Hitim şu kadar. Mxoko listesine de de girdim. Herkes yazıma link vermiş. üçbeşonyüz yorumcum var. Ne desem olay olur. Kıçımın sivilcesini yazsam okunur.
Yok valla kasmayın. Zaten özellikle bayan bloggerleri t'avlamak için "en iyi list/ayın yazısı" vs tezgahı kuranların da olduğu kanısındayım.

Hadi canım sende demeyin adam facebook'u bile kız bulmak için açtığını itiraf etmedi mi:p

Biraz meraktır işin aslı. İnsan tutkuya meyilli kolayca bağımlı hale gelebilen bir canlıdır. Bazılarımız iyi yazar, bazılarımız iyi okur. Bazılarımız bam telimizden yakalar, yakalanırız. O günki ruh halimize göre veya okşanan yerlerimize göre okuma eğilimimizde değişiklikler olur. Şu sıralar kukusunu gündeme açmak moda diye siz oraya takılmayın, biraz daha özgün şeyler yazın.

Mesela bloglarda "polisiye ve işlenmiş cinayet öyküleri" yazsanız iyi hit alır bence. Herkes (ben dahil) 3ncü sayfa sapığı oldu. Kurtlar vadisi figuranları olarak dolaşan bir sürü adam sokaklarda, yetmedi elit DEXTER'lerimiz cabası. Sevgilisini ayinle peşkeş çeken katile bile destek için facebook'ta grup açmışlar daha ne diyeyim ey blog...

Yine de gelir geçer bunlar, takılıp kalmayın, fazla merak etmeyin. Bir modadır bir rüzgardır. Bundan 3-5 sene sonra kimse bloglamaz. Twitter'le cıvıldamaya başladılar bile. Bir teşhir modasıdır, bir röntgenciliktir gidiyor. Takılıp kalmamak lazım. Üç kuruşluk hit için pandorayı bu kadar açmamak lazım.

Hakikatten demem o ki kasmayın, yaş tahtaya da basmayın. Siz(biz) ünlü bir yazar falan değiliz. Acayip hitimiz olsa da değiliz, okuyan olmasa da değiliz. Hadi samanlıkta iğne farzedelim kendimizi kıymete bindirelim biraz: "Bakkk blogumdan medyada söz edildi. Kızım ben Zaga'ya da çıkarım bu gidişle.... Face'de fanlarım var fanlarım.... Canlarım benim.... 2 dakikalık ünlüyüm ben.

Ey blog... bu gün dantelli donumu mu giysem, kırmızı pabuçlarımı mı? Sevgilimle hangi sutra denesek kız... Bakkk benim manita böyle... Okulu astım, derste kustum... Bi küfretsem karşıki blog'lar yıkılır.... En güzel ben ...........tım... Yok, yok bu işin sonu yok.

Bi gün gelir sizi herkes okur. Herkes dediğin Hale jale topla bütün mahalle, okuldan arkadaşlar, blogdaşlar, izleme listin toplasan 3-500 kişi... İnternet kullanıcısı sayısı canım ülkemde kaç milyon du oysa di mi? Hadi çok okunduk diyelim.. Ey blog... kitabım çıkacak yakında.. Okuyun beni anacım.... Valla bütün fantezilerimi de yazcam ekleyin beni izleme listenize... okuyun tüketin bakın daha neler dicem. Tüm sapıklıklarım yakında bu sinemada.... mı dicez...

Yok, yok bu işin sonu yok. Kitabını bassan kaç yazar. Orhan Pamuk mu editörü. Kim değerlendirecek? Bastır parayı basalım kitabını tarzı yayınevleri dolaşıyor nette... Hadi hayranlarınızdan, okuyucularınızdan 1'er lira göndermelerini isteyin bakalım kaç 1 liranız olacak ertesi gün cebinizde. (1 lira verene ben de bişi vercem demek yasak ama:))

- Bu arada M.Mungan'ın kitapları kaç paradan satılıyor haberiniz var mı?
Evet bir gün bir dakikalık herkes ünlü olacak.
Neden o biri siz olmayasınız di mi...
Ama unutmayın bu işin 2nci - 3ncü dakkası var....

O yüzden kasmayın bu kadar kendinizi.
Yazın çizin kafanıza göre takılın ama kasmayın..
3 kuruşluk dünyada yazdıklarınıza 1 lira vercek 1.000 kişi bulamadıktan sonra:)

hamiş: şöhretin yolu okuyucunun yatak odasından...

Kasmayın bu kadar kendinizi.
İş olacağı yere varır. Kolayca dolmuşa binip, o kadar büyütmeyin gözünüzde kendinizi.

Yok sanal alemin kralı/çesi benim. Hitim şu kadar. Mxoko listesine de de girdim. Herkes yazıma link vermiş. üçbeşonyüz yorumcum var. Ne desem olay olur. Kıçımın sivilcesini yazsam okunur.
Yok valla kasmayın. Zaten özellikle bayan bloggerleri t'avlamak için "en iyi list/ayın yazısı" vs tezgahı kuranların da olduğu kanısındayım.

Hadi canım sende demeyin adam facebook'u bile kız bulmak için açtığını itiraf etmedi mi:p

Biraz meraktır işin aslı. İnsan tutkuya meyilli kolayca bağımlı hale gelebilen bir canlıdır. Bazılarımız iyi yazar, bazılarımız iyi okur. Bazılarımız bam telimizden yakalar, yakalanırız. O günki ruh halimize göre veya okşanan yerlerimize göre okuma eğilimimizde değişiklikler olur. Şu sıralar kukusunu gündeme açmak moda diye siz oraya takılmayın, biraz daha özgün şeyler yazın.

Mesela bloglarda "polisiye ve işlenmiş cinayet öyküleri" yazsanız iyi hit alır bence. Herkes (ben dahil) 3ncü sayfa sapığı oldu. Kurtlar vadisi figuranları olarak dolaşan bir sürü adam sokaklarda, yetmedi elit DEXTER'lerimiz cabası. Sevgilisini ayinle peşkeş çeken katile bile destek için facebook'ta grup açmışlar daha ne diyeyim ey blog...

Yine de gelir geçer bunlar, takılıp kalmayın, fazla merak etmeyin. Bir modadır bir rüzgardır. Bundan 3-5 sene sonra kimse bloglamaz. Twitter'le cıvıldamaya başladılar bile. Bir teşhir modasıdır, bir röntgenciliktir gidiyor. Takılıp kalmamak lazım. Üç kuruşluk hit için pandorayı bu kadar açmamak lazım.

Hakikatten demem o ki kasmayın, yaş tahtaya da basmayın. Siz(biz) ünlü bir yazar falan değiliz. Acayip hitimiz olsa da değiliz, okuyan olmasa da değiliz. Hadi samanlıkta iğne farzedelim kendimizi kıymete bindirelim biraz: "Bakkk blogumdan medyada söz edildi. Kızım ben Zaga'ya da çıkarım bu gidişle.... Face'de fanlarım var fanlarım.... Canlarım benim.... 2 dakikalık ünlüyüm ben.

Ey blog... bu gün dantelli donumu mu giysem, kırmızı pabuçlarımı mı? Sevgilimle hangi sutra denesek kız... Bakkk benim manita böyle... Okulu astım, derste kustum... Bi küfretsem karşıki blog'lar yıkılır.... En güzel ben ...........tım... Yok, yok bu işin sonu yok.

Bi gün gelir sizi herkes okur. Herkes dediğin Hale jale topla bütün mahalle, okuldan arkadaşlar, blogdaşlar, izleme listin toplasan 3-500 kişi... İnternet kullanıcısı sayısı canım ülkemde kaç milyon du oysa di mi? Hadi çok okunduk diyelim.. Ey blog... kitabım çıkacak yakında.. Okuyun beni anacım.... Valla bütün fantezilerimi de yazcam ekleyin beni izleme listenize... okuyun tüketin bakın daha neler dicem. Tüm sapıklıklarım yakında bu sinemada.... mı dicez...

Yok, yok bu işin sonu yok. Kitabını bassan kaç yazar. Orhan Pamuk mu editörü. Kim değerlendirecek? Bastır parayı basalım kitabını tarzı yayınevleri dolaşıyor nette... Hadi hayranlarınızdan, okuyucularınızdan 1'er lira göndermelerini isteyin bakalım kaç 1 liranız olacak ertesi gün cebinizde. (1 lira verene ben de bişi vercem demek yasak ama:))

- Bu arada M.Mungan'ın kitapları kaç paradan satılıyor haberiniz var mı?
Evet bir gün bir dakikalık herkes ünlü olacak.
Neden o biri siz olmayasınız di mi...
Ama unutmayın bu işin 2nci - 3ncü dakkası var....

O yüzden kasmayın bu kadar kendinizi.
Yazın çizin kafanıza göre takılın ama kasmayın..
3 kuruşluk dünyada yazdıklarınıza 1 lira vercek 1.000 kişi bulamadıktan sonra:)

hamiş: şöhretin yolu okuyucunun yatak odasından...

kediye basma

1 yorum:

Kuyruk acısının
derin anlam ve önemini kamuoyuna açıkladıktan sonra neden "kediye basma" sorusuna peşinen cevap mahiyetinde bu yazıyı kaleme aldım.

kedi bir sembol bir mit aslında. hani sokakta da bulmak mümkün, evin içinde de beslemek mümkün. kendisiyle oynamanıza pek de ses çıkarmayan bir hayvan olduğundan, ayrıca siz onla oynarken o da sizle dalgasını geçtiğinden.

~ah kumu dağıttım, tüh yere pisledim. tüy yaladım kusacağım geldi kabilinden sizi peşinde elinizde oda spreyi ve ıslak mendille gezdirmeyi becerdiğinden ve bütçenize "kedi maması" ile evinize "kedi kakası" gibi istenmeyen kalemler açtığından dolayı aslında kuyruğuna basabileceğiniz yegane hayvandır kedi.

buna ragmen kediye basmamanızı tavsiye ederim. tabi kendisine basarsanız ayrı bir kriz çıkıp tırmalanmadık yeriniz kalmayacağı gibi, hayvancağızın çığlıklarını duyan komşu kedilerin (sahibelerinin) yardıma gelmesi durumunda haliniz pek bir içler acısı olabilir.

bu yüzden kediye bakma hakkınız olmasına rağmen kediye basma hakkınız yoktur. tabi basma fiilini basma fistan olarak almıyorsanız. henüz herhangi bir kumar oyununda "kedi" diye bir kart olmadığından tüm servetinizi kumarda bir kediye basmanız da mümkün değil.

peki hangi hayvanların kuyruğuna basılabilir. şahsen ve bilakis kedi dışında böyle bir hayvan tanımıyorum(insanı zaten kuyruk acısı bahsinde konu dışına itmiştik).
sinekleri tutup bi yerlerine süpürge teli taktığınız vahşi çocukluk günlerinizi saymazsanız zaten küçüklükten beri bir hayvansever! olarak yapmış olabileceğiniz en büyük eylem kedinin kuyruğuna basmak olabilir. (ergenliğinde eşeklik edenler konu dışındadır)

kedi aslında kuyruğunu toplamasını pek bilmeyen bir hayvandır. o yüzden ancak kıvrılıp yattığı ve mışıl mışıl uyuduğu zamanlarda kuyruk da kendisi ile birlikte kıvrılır yatar.

diğer durumlarda sağa sola serseri sallanıp durduğu gibi mart aylarında cinsel taciz ve tecavüz olaylarında bir koruyucu görevi gördüğü de görülmemiştir. (ayrıca kuyruğu dik tutmak teriminin kedilerle bir ilgisi yoktur. en azından şimdiye kadar ben bulamadım)

özetle kedi dışında kuyruğuna basabileceğiniz pek bir hayvan yoktur ama siz hayvancağızın kuyruğu titretmesini istemiyorsanız ona bile basmayın boş zamanlarınızı başka şekilde değerlendirin evinizde. oturup mlog blog okuyun. kedi de ortalıkta gezinsin dursun işte...

kedi dışında kuyruğuna basma ihtimaliniz olan hayvanların tepkilerinden kısa özetler vererek yazımızı bitirelim:

kertenkele: kuyruğunu size bırakır ve kıvranarak ölen bir kuyruk görüp kendinizi bir katilin vicdan azabı içerisinde hissedersiniz.

yılan
: düşünmek bile istemezsiniz

at: boyunuz yetmez

eşek: çifte yersiniz. (sapık olarak damgalanma ihtimaliniz de var)

köpek: kediden daha risklidir. ısırır.

aslan, kaplan, çita: sizden iyi öğle yemeği yaparlar

maymun: bir şebeklik yapar.

her türlü kuş: kuyruğu elinizde kalır

karınca: kuyruğu var mı lan, ölür hayvan

deve: yok devenin kuyruğu (yani boyuna göre yok sayılır)


Kuyruk acısının
derin anlam ve önemini kamuoyuna açıkladıktan sonra neden "kediye basma" sorusuna peşinen cevap mahiyetinde bu yazıyı kaleme aldım.

kedi bir sembol bir mit aslında. hani sokakta da bulmak mümkün, evin içinde de beslemek mümkün. kendisiyle oynamanıza pek de ses çıkarmayan bir hayvan olduğundan, ayrıca siz onla oynarken o da sizle dalgasını geçtiğinden.

~ah kumu dağıttım, tüh yere pisledim. tüy yaladım kusacağım geldi kabilinden sizi peşinde elinizde oda spreyi ve ıslak mendille gezdirmeyi becerdiğinden ve bütçenize "kedi maması" ile evinize "kedi kakası" gibi istenmeyen kalemler açtığından dolayı aslında kuyruğuna basabileceğiniz yegane hayvandır kedi.

buna ragmen kediye basmamanızı tavsiye ederim. tabi kendisine basarsanız ayrı bir kriz çıkıp tırmalanmadık yeriniz kalmayacağı gibi, hayvancağızın çığlıklarını duyan komşu kedilerin (sahibelerinin) yardıma gelmesi durumunda haliniz pek bir içler acısı olabilir.

bu yüzden kediye bakma hakkınız olmasına rağmen kediye basma hakkınız yoktur. tabi basma fiilini basma fistan olarak almıyorsanız. henüz herhangi bir kumar oyununda "kedi" diye bir kart olmadığından tüm servetinizi kumarda bir kediye basmanız da mümkün değil.

peki hangi hayvanların kuyruğuna basılabilir. şahsen ve bilakis kedi dışında böyle bir hayvan tanımıyorum(insanı zaten kuyruk acısı bahsinde konu dışına itmiştik).
sinekleri tutup bi yerlerine süpürge teli taktığınız vahşi çocukluk günlerinizi saymazsanız zaten küçüklükten beri bir hayvansever! olarak yapmış olabileceğiniz en büyük eylem kedinin kuyruğuna basmak olabilir. (ergenliğinde eşeklik edenler konu dışındadır)

kedi aslında kuyruğunu toplamasını pek bilmeyen bir hayvandır. o yüzden ancak kıvrılıp yattığı ve mışıl mışıl uyuduğu zamanlarda kuyruk da kendisi ile birlikte kıvrılır yatar.

diğer durumlarda sağa sola serseri sallanıp durduğu gibi mart aylarında cinsel taciz ve tecavüz olaylarında bir koruyucu görevi gördüğü de görülmemiştir. (ayrıca kuyruğu dik tutmak teriminin kedilerle bir ilgisi yoktur. en azından şimdiye kadar ben bulamadım)

özetle kedi dışında kuyruğuna basabileceğiniz pek bir hayvan yoktur ama siz hayvancağızın kuyruğu titretmesini istemiyorsanız ona bile basmayın boş zamanlarınızı başka şekilde değerlendirin evinizde. oturup mlog blog okuyun. kedi de ortalıkta gezinsin dursun işte...

kedi dışında kuyruğuna basma ihtimaliniz olan hayvanların tepkilerinden kısa özetler vererek yazımızı bitirelim:

kertenkele: kuyruğunu size bırakır ve kıvranarak ölen bir kuyruk görüp kendinizi bir katilin vicdan azabı içerisinde hissedersiniz.

yılan
: düşünmek bile istemezsiniz

at: boyunuz yetmez

eşek: çifte yersiniz. (sapık olarak damgalanma ihtimaliniz de var)

köpek: kediden daha risklidir. ısırır.

aslan, kaplan, çita: sizden iyi öğle yemeği yaparlar

maymun: bir şebeklik yapar.

her türlü kuş: kuyruğu elinizde kalır

karınca: kuyruğu var mı lan, ölür hayvan

deve: yok devenin kuyruğu (yani boyuna göre yok sayılır)

Aşıkların dudağına MİMlenmiş sorular

2 yorum:

Hatırlar mısınız sevgili okurlar. Mim fırtınası falan vardı bir zamanlar. Herkes bir şeyler yazarçizer mimlerdi birbirini. Boku çıkmıştı bu işlerin hani. Üstelik bir de ödül koyarlardı bu mimleri ikram ederken. Al gülüm ver gülüm kabilinden en iyi creative blogger ödülleri falan.

Neyse ki o günler geldi geçti de biraz ortalık sakinleşti. Sular durulduğuna göre ben de bir tane MİM yazayım dedim. Yarı röportaj havasında bir şey oldu. Meraklısı varsa soruları kendine sorulmuş farz edip cevaplayabilir. Üstelik her cevaplayana aşağıdaki TİO Vakfı olarak Aşkı en iyi tarif eden 1000 blogger ödülünü vericez.

Buyrun bakalım:

Klasik soru: Aşk nedir?

El cevap: Valla ne bilebildim ne öğrenebildim ama bazen insanın kalbini bazen de götünü 3,5 attıran güzel bir şeye benziyor. Her yiyişte tadı değişen güzel bir yemek gibi. Doyumsuz bişi ama aynı zamanda şeker, kolesterol, tansiyon şikâyetlerine yol açabiliyor.

Soru: Aşkın kaç çeşidi vardır?

El cevap: Ne kadar âşık varsa o kadar çeşidi olduğu söylenebilir. Her aşık kendisi bizzat çeşit olduğu için aşkı pek kategorize etmemek lazım. Yine de kara sevda yani karşılıksız aşk, aşk-ı memnu (yasak aşk), ilahi aşk, bildiğimiz aşk:), yaz aşkı (gel geç aşk), sanal aşk diye çeşitlere ayırabilirsiniz. Size kalmış.

Soru: Âşık olmak için ne gerekir? Nasıl âşık olunur?
El cevap:
Daha saçma bir soru varsa onu soraydınız. İlahi aşktan söz etmiyorsanız bir kadın ve bir erkek yani bir âşık bir de maşuk, bir gül ve bülbül gerekir. Bülbül güle kapıldı mı, yani kadın erkeği ya da erkek kadını etkiledi de yürekler pır pır atmaya başladı mı aşk kapıyı çalmış demektir. Ondan sonrası yemek tarifine benzemez kendiliğinden gelişir.

Soru: Aşk ve kıskançlık ayrılmaz bir ikili midir?

El cevap:
İlk başlarda değildir ancak sahiplenme duygusu geliştikçe, sen benimsin sözü anlam kazandıkça durum değişir. Buna bir de kaybetme korkusu eklenince âşık insan tam bir baş belası olabilir. Dengeyi tutturmak her zaman mümkün değildir. Aşk zaten başlı başına yıpratıcı bir süreç olduğundan, kıskançlıkla birlikte depresyon da kapınızı çalabilir. Aman dikkat!

Soru: Aşk ve hiddet, aşk ve şiddet nasıl bir ruh halidir?

El cevap:
Aşkın bokunu çıkarma halidir. Her aşığın bunu en az bir kez yapmış olma ihtimali vardır.  Haddinden fazla hiddet aşkı öldürür. Şiddet sadece fantezide ise deli âşıklarca birazına katlanılabilir ama uzun vadede kesin boku çıkar. Hele şiddet ve hiddet sözden eyleme döküldüyse orda aşktan değil sadizmden bahsetmek gerekir.

Soru: Aşk bir hastalık mıdır, tedavisi nasıldır?

El cevap:
Dünya üzerindeki en güzel duygulardan biri olan aşk pek akıllı insan işi değildir. Bir akıl ve ruh hastalığı da sayılabilir ama insanların çoğu zaman bile bile kapıldıkları bir durumdur. Tedavisi kavuşmak şeklinde özetlenebilse de. Aşktan sevgi moduna geçip sakinleşmek ve zaman zaman aşkı tazelemek iyi bir çözüm olabilir.

Soru: İnsan sadece bir kez mi âşık olur?

El cevap:
Zırt pırt, kapının önünden geçene aşık olmadığınız müddetçe, aşkı değişik hallerde ve değişik sayılarda yaşamanız mümkündür. Platonik, romantik, ilkokul, lise aşkı gibi insanın gönlünün kaydığı bu duygunun sınırlamasını ileri yaşlar için de yapmak zordur. Başa gelmedikçe bilinmez. Büyük konuşmamak gerekir.

Soru: Âşıksan vur saza şoförsen bas gaza diyorlar. Şart mıdır?

El cevap:
Aşk yarı delilik hali olduğundan dışa vurumu rahatlatıcıdır. Kimi bunu müzikle, kimi resimle kimi şiirle, kimi blog yazıları ile, mektupla, kimi telefonda konuşarak kimi de komşulara ağlayarak yapar ama bir şekilde yapar. Aşk ifadesiz kalmaz, hiç bir şey olmasa bile aşığın yüzüne aşkı yansır. Bazen yüzünde mutluluk bazen bezginlik bazen de salaklık okuduğunuz insanların âşık olduğunu şıp diye anlarsınız.

Soru: Sanal aşka inanır mısınız?

El cevap:
Mecnunun Leyla'ya aşkı da farklı bir şey değildir. Neticede Mr. Mecnun ömründe bir ya da bir kaç defa gördüğü bir kadına kendini kaptırmış, çöllerde kafayı yemiştir. Aynı şekilde insanların sanal âlemde de birbirlerine kapılma ihtimalleri yüksektir. Üstelik günümüzün iletişim araçları insanların konuşma ve tanışmalarını kolaylaştırdığı için sanal neresi, gerçek neresidir bunu söylemek oldukça zordur.

Soru: Âşıkların birbirine müdahale etmesi ne derece doğrudur?

El cevap:
Aşk işgalcidir. Önce âşık olanı işgal ettiği için duyguları kontrol etmek zorlaşır. Kıskançlık ve peşinden gelen kontrol etme duygusu sonunda kontrol edilemez bir hale gelebilir. Hele araya mesafeler, ayrılıklar ve davranış farklılıkları girmişse kavuşamayan âşıklar bunun acısını birbirinden çıkarabilir. Âşık olmadan önce sevgilisinin üzerinde görüp beğendiği bir elbiseyi artık giyme diyen insan çoktur. Yine de aslolan sevdiği insana hayatı zindan etmemektir.

Soru: Ya sanal âlemdeki kıskançlıklar?

El cevap:
Dediğimce artık sanalın nerede başlayıp bittiği bilinmediğinden ve insanlar her iletişim aracı ile iletişim kurduğundan kıskançlık ve kontrol dürtüsü doğal olarak sanal âleme de sıçramıştır. Facebook'da birçok şeyini paylaşan insanların sevdikleri tarafından kıskanılması doğaldır. Ancak işi abartıp mailleri kurcalamak, şifreleri araştırmak saplantılı bir ruh halidir. Yapmamak gerekir. Aynı şey cep telefonları için de geçerlidir.

Soru: Aşk için güven şart mıdır?

El cevap:
İnsanların yaşadıkları sonu kötü biten aşklar yüzünden canları yana yana kendince bunu (güven duygusunu ve yalan söylememeyi) ön koşul haline getirirler. Ancak hiç güvenmediğiniz birine de âşık olabilirsiniz. Hatta defalarca kontrol edip her defasında pişman olacağınız sonuçlar yaşamanıza rağmen yine de sevmeye devam edebilirsiniz. Bu sizin elinizde olan bir şey değildir. Eğer seviyorsanız gerisi teferruattır. Ama artık sevmiyorsanız ayrılık için her şey bahanedir. Yolun sonuna gelmişsiniz demektir.

Soru: Aşkın ömrü ne kadardır?

El cevap:
Bazı isviçreli bilim adamı kılıklı çok bilmişlerce 1 ila 3 yıl denilse de aslında tazelemesini bilene aşk uzun ömürlüdür. Sadece zaman zaman durulmak, dingileşmek ve sakinleşmeye ihtiyaç vardır. Akıllı âşıklar zaman zaman durulup, sevgi ile birbirilerine sarılarak vaziyeti kurtarabilirler. Aptallar ise ya şiddetle kavuşur, ya şiddetle birbirlerinden koparlar. Bir çuval inciri berbat ederler...

-Teşekkür ederim . TİO Vakfı olarak Aşkı en güzel anlatan 1000 blogger ödülünü size takdim ediyorum sayın İbrahim Ortaç bey :p

- Ben teşekkür ederim . Bu ödülü halkım adına alıyorum. Beni sizler yarattınız. Fanlarım, canlarım benim :p



* Not: hepinizi MİM'ledim. Ödül resmini tepe tepe bloglarınızda kullanıp, soruları da istediğinizce cevaplayabilirsiniz.



Hatırlar mısınız sevgili okurlar. Mim fırtınası falan vardı bir zamanlar. Herkes bir şeyler yazarçizer mimlerdi birbirini. Boku çıkmıştı bu işlerin hani. Üstelik bir de ödül koyarlardı bu mimleri ikram ederken. Al gülüm ver gülüm kabilinden en iyi creative blogger ödülleri falan.

Neyse ki o günler geldi geçti de biraz ortalık sakinleşti. Sular durulduğuna göre ben de bir tane MİM yazayım dedim. Yarı röportaj havasında bir şey oldu. Meraklısı varsa soruları kendine sorulmuş farz edip cevaplayabilir. Üstelik her cevaplayana aşağıdaki TİO Vakfı olarak Aşkı en iyi tarif eden 1000 blogger ödülünü vericez.

Buyrun bakalım:

Klasik soru: Aşk nedir?

El cevap: Valla ne bilebildim ne öğrenebildim ama bazen insanın kalbini bazen de götünü 3,5 attıran güzel bir şeye benziyor. Her yiyişte tadı değişen güzel bir yemek gibi. Doyumsuz bişi ama aynı zamanda şeker, kolesterol, tansiyon şikâyetlerine yol açabiliyor.

Soru: Aşkın kaç çeşidi vardır?

El cevap: Ne kadar âşık varsa o kadar çeşidi olduğu söylenebilir. Her aşık kendisi bizzat çeşit olduğu için aşkı pek kategorize etmemek lazım. Yine de kara sevda yani karşılıksız aşk, aşk-ı memnu (yasak aşk), ilahi aşk, bildiğimiz aşk:), yaz aşkı (gel geç aşk), sanal aşk diye çeşitlere ayırabilirsiniz. Size kalmış.

Soru: Âşık olmak için ne gerekir? Nasıl âşık olunur?
El cevap:
Daha saçma bir soru varsa onu soraydınız. İlahi aşktan söz etmiyorsanız bir kadın ve bir erkek yani bir âşık bir de maşuk, bir gül ve bülbül gerekir. Bülbül güle kapıldı mı, yani kadın erkeği ya da erkek kadını etkiledi de yürekler pır pır atmaya başladı mı aşk kapıyı çalmış demektir. Ondan sonrası yemek tarifine benzemez kendiliğinden gelişir.

Soru: Aşk ve kıskançlık ayrılmaz bir ikili midir?

El cevap:
İlk başlarda değildir ancak sahiplenme duygusu geliştikçe, sen benimsin sözü anlam kazandıkça durum değişir. Buna bir de kaybetme korkusu eklenince âşık insan tam bir baş belası olabilir. Dengeyi tutturmak her zaman mümkün değildir. Aşk zaten başlı başına yıpratıcı bir süreç olduğundan, kıskançlıkla birlikte depresyon da kapınızı çalabilir. Aman dikkat!

Soru: Aşk ve hiddet, aşk ve şiddet nasıl bir ruh halidir?

El cevap:
Aşkın bokunu çıkarma halidir. Her aşığın bunu en az bir kez yapmış olma ihtimali vardır.  Haddinden fazla hiddet aşkı öldürür. Şiddet sadece fantezide ise deli âşıklarca birazına katlanılabilir ama uzun vadede kesin boku çıkar. Hele şiddet ve hiddet sözden eyleme döküldüyse orda aşktan değil sadizmden bahsetmek gerekir.

Soru: Aşk bir hastalık mıdır, tedavisi nasıldır?

El cevap:
Dünya üzerindeki en güzel duygulardan biri olan aşk pek akıllı insan işi değildir. Bir akıl ve ruh hastalığı da sayılabilir ama insanların çoğu zaman bile bile kapıldıkları bir durumdur. Tedavisi kavuşmak şeklinde özetlenebilse de. Aşktan sevgi moduna geçip sakinleşmek ve zaman zaman aşkı tazelemek iyi bir çözüm olabilir.

Soru: İnsan sadece bir kez mi âşık olur?

El cevap:
Zırt pırt, kapının önünden geçene aşık olmadığınız müddetçe, aşkı değişik hallerde ve değişik sayılarda yaşamanız mümkündür. Platonik, romantik, ilkokul, lise aşkı gibi insanın gönlünün kaydığı bu duygunun sınırlamasını ileri yaşlar için de yapmak zordur. Başa gelmedikçe bilinmez. Büyük konuşmamak gerekir.

Soru: Âşıksan vur saza şoförsen bas gaza diyorlar. Şart mıdır?

El cevap:
Aşk yarı delilik hali olduğundan dışa vurumu rahatlatıcıdır. Kimi bunu müzikle, kimi resimle kimi şiirle, kimi blog yazıları ile, mektupla, kimi telefonda konuşarak kimi de komşulara ağlayarak yapar ama bir şekilde yapar. Aşk ifadesiz kalmaz, hiç bir şey olmasa bile aşığın yüzüne aşkı yansır. Bazen yüzünde mutluluk bazen bezginlik bazen de salaklık okuduğunuz insanların âşık olduğunu şıp diye anlarsınız.

Soru: Sanal aşka inanır mısınız?

El cevap:
Mecnunun Leyla'ya aşkı da farklı bir şey değildir. Neticede Mr. Mecnun ömründe bir ya da bir kaç defa gördüğü bir kadına kendini kaptırmış, çöllerde kafayı yemiştir. Aynı şekilde insanların sanal âlemde de birbirlerine kapılma ihtimalleri yüksektir. Üstelik günümüzün iletişim araçları insanların konuşma ve tanışmalarını kolaylaştırdığı için sanal neresi, gerçek neresidir bunu söylemek oldukça zordur.

Soru: Âşıkların birbirine müdahale etmesi ne derece doğrudur?

El cevap:
Aşk işgalcidir. Önce âşık olanı işgal ettiği için duyguları kontrol etmek zorlaşır. Kıskançlık ve peşinden gelen kontrol etme duygusu sonunda kontrol edilemez bir hale gelebilir. Hele araya mesafeler, ayrılıklar ve davranış farklılıkları girmişse kavuşamayan âşıklar bunun acısını birbirinden çıkarabilir. Âşık olmadan önce sevgilisinin üzerinde görüp beğendiği bir elbiseyi artık giyme diyen insan çoktur. Yine de aslolan sevdiği insana hayatı zindan etmemektir.

Soru: Ya sanal âlemdeki kıskançlıklar?

El cevap:
Dediğimce artık sanalın nerede başlayıp bittiği bilinmediğinden ve insanlar her iletişim aracı ile iletişim kurduğundan kıskançlık ve kontrol dürtüsü doğal olarak sanal âleme de sıçramıştır. Facebook'da birçok şeyini paylaşan insanların sevdikleri tarafından kıskanılması doğaldır. Ancak işi abartıp mailleri kurcalamak, şifreleri araştırmak saplantılı bir ruh halidir. Yapmamak gerekir. Aynı şey cep telefonları için de geçerlidir.

Soru: Aşk için güven şart mıdır?

El cevap:
İnsanların yaşadıkları sonu kötü biten aşklar yüzünden canları yana yana kendince bunu (güven duygusunu ve yalan söylememeyi) ön koşul haline getirirler. Ancak hiç güvenmediğiniz birine de âşık olabilirsiniz. Hatta defalarca kontrol edip her defasında pişman olacağınız sonuçlar yaşamanıza rağmen yine de sevmeye devam edebilirsiniz. Bu sizin elinizde olan bir şey değildir. Eğer seviyorsanız gerisi teferruattır. Ama artık sevmiyorsanız ayrılık için her şey bahanedir. Yolun sonuna gelmişsiniz demektir.

Soru: Aşkın ömrü ne kadardır?

El cevap:
Bazı isviçreli bilim adamı kılıklı çok bilmişlerce 1 ila 3 yıl denilse de aslında tazelemesini bilene aşk uzun ömürlüdür. Sadece zaman zaman durulmak, dingileşmek ve sakinleşmeye ihtiyaç vardır. Akıllı âşıklar zaman zaman durulup, sevgi ile birbirilerine sarılarak vaziyeti kurtarabilirler. Aptallar ise ya şiddetle kavuşur, ya şiddetle birbirlerinden koparlar. Bir çuval inciri berbat ederler...

-Teşekkür ederim . TİO Vakfı olarak Aşkı en güzel anlatan 1000 blogger ödülünü size takdim ediyorum sayın İbrahim Ortaç bey :p

- Ben teşekkür ederim . Bu ödülü halkım adına alıyorum. Beni sizler yarattınız. Fanlarım, canlarım benim :p



* Not: hepinizi MİM'ledim. Ödül resmini tepe tepe bloglarınızda kullanıp, soruları da istediğinizce cevaplayabilirsiniz.


kadınlara, doğru yalan söyleme klavuzu

4 yorum:

bakmayın siz onların: -
bana her zaman doğruyu söyle (asla yalan söyleme) dediklerine.istisnasız kadınların hepsi yalanı sever (söylemeyi de kendilerine söylenmesine de).

sevmeseler niye burçlara inansınlar, fala baktırsınlar, boş yere bir çok kozmetik ürününe para versinler. sorun yalanı söylemekte değil adam gibi söyleyememekte...
nerden mi biliyorum? tabi ki bu konudaki beceriksizliğimden dolayı başıma gelenlerden.


İsveçli bilim kadınlarıyla birlikte yaptığımız uzun klinik testler ve şahsi tecrübelerim gösterdi ki: kadın varsa yeryüzünde yalan da var olacaktır. En azından hatır için, sevginiz için, sevgiliniz için (o incinmesin diye) söyledikleriniz sonsuza dek sürecektir, sürmelidir.

Ayrıca
kadınların sizden çok daha iyi birer yalancı olduğu gerçeğini de hiç unutmamalısınız.
-bu elbise beni şişman gösterdi.. (en nefret ettiğim şey yalan diyen bir kadına:)
- ya elbise de mi suç sen mi şişmansın güzelim? diyemezsiniz. bu durumda yalan söylemek ya da söylememek değil (veya yalanı yemek değil) servis kalitesi önemli.

aslında yalan söylemek de denmez buna : "doğruyu tahrif etmek ya da yalanı da doğruyu da söylememek denilebilir, ırzına geçtiğiniz doğrular yüzünden birazıcık siz de ohş olabilirsiniz bir ihtimal"

kadınlara doğru söylemek adına sakın salakça "yaşlandın biraz, kilo aldın" gibi sözler sarfetmeyin... "kilon başkalarına göre gayet iyi diyebilirsiniz.." ya da "zaman geçtikçe güzelleşiyorsun" gibi birşey uydurabilirsiniz. gerçi ikisi de aynı kapıya çıkar ama :) biri kodu mu oturtur mutlu eder, diğeri gereksiz fırça yemenize yol açar.

A:)demek ki neymiş : bazı durumlarda kadınlara yalan söylemek, çok doğru bir davranıştır.


öte yandan sakın ola ki aşk, sevda, eski sevgililer konusunda odun gibi dosdoğru konuşmaya çalışmayın. yer yüzünde bunu sindirebilmiş bir kadın yoktur. (erkek olarak sizin de aksini sindirebileceğinizi sanmıyorum) bir ömür burnunuzdan gelir artık.

"
ya başınıza kakılır, ya da arada gözü yaşlı sevdiğinizi teselli için çırpınır durursunuz" emin olun size değilse de ona herşey eski sevgilinizi hatırlatır..

B:)
demek ki neymiş: her doğru, her yerde, her zaman, her kıza söylenmezmiş..


bir
üçüncü şık daha var. O da: kadınlar inanmak istemedikleri yalanlara asla inanmazlar. dünyanın en usta yalancısı da olsanız bunu başaramazsınız.. peki ne yapmak lazım. işte o zaman da onlara kendilerini zeki hissettirecek ipuçları vererek yakalanacak yalanlar söylemelisiniz.

ne gibi: çok pahalı aldığınız bir hediyenin, fiyatını az düşürüp söyleyin. böylece gerçek fiyatı öğrendiklerinde "
seni pis yalancı" demek yerine "ah canımmmmm ne incesin" diyebilirler.


diyelim ki evlisiniz ya da birlikte yaşadığınız bir kız arkadaşınız var: bir pazar günü esti aklınıza arkadaşlarınızla alemlere aktınız, felekten bir gece çaldınız. eve gelince sesinizi hafif grip olmuş gibi kısarak konuşursanız ve okeye takıldım biraz derseniz. "seni gidi seni... bana mı yutturuyosun maça gitmişsin" diyerek (sözde) yalanınızın yakalanmasına vesile olabilirsiniz. böylece kaplumbağalar gibi bağıra bağıra şeeettiğiniz düşünülmez...

fena mı, o da üstün zekasıyla
bir yalanınızı daha yakalamanın keyfini sürer, böylece herkes mutlu olur:)

C:)
demek ki neymiş: En iyi yalan, yakalanacak başka bir yalanla kamufle edilebilenmiş.


herkese kadınsız ve yalansız günler dilerim:p


İbrahim Ortaç

bakmayın siz onların: -
bana her zaman doğruyu söyle (asla yalan söyleme) dediklerine.istisnasız kadınların hepsi yalanı sever (söylemeyi de kendilerine söylenmesine de).

sevmeseler niye burçlara inansınlar, fala baktırsınlar, boş yere bir çok kozmetik ürününe para versinler. sorun yalanı söylemekte değil adam gibi söyleyememekte...
nerden mi biliyorum? tabi ki bu konudaki beceriksizliğimden dolayı başıma gelenlerden.


İsveçli bilim kadınlarıyla birlikte yaptığımız uzun klinik testler ve şahsi tecrübelerim gösterdi ki: kadın varsa yeryüzünde yalan da var olacaktır. En azından hatır için, sevginiz için, sevgiliniz için (o incinmesin diye) söyledikleriniz sonsuza dek sürecektir, sürmelidir.

Ayrıca
kadınların sizden çok daha iyi birer yalancı olduğu gerçeğini de hiç unutmamalısınız.
-bu elbise beni şişman gösterdi.. (en nefret ettiğim şey yalan diyen bir kadına:)
- ya elbise de mi suç sen mi şişmansın güzelim? diyemezsiniz. bu durumda yalan söylemek ya da söylememek değil (veya yalanı yemek değil) servis kalitesi önemli.

aslında yalan söylemek de denmez buna : "doğruyu tahrif etmek ya da yalanı da doğruyu da söylememek denilebilir, ırzına geçtiğiniz doğrular yüzünden birazıcık siz de ohş olabilirsiniz bir ihtimal"

kadınlara doğru söylemek adına sakın salakça "yaşlandın biraz, kilo aldın" gibi sözler sarfetmeyin... "kilon başkalarına göre gayet iyi diyebilirsiniz.." ya da "zaman geçtikçe güzelleşiyorsun" gibi birşey uydurabilirsiniz. gerçi ikisi de aynı kapıya çıkar ama :) biri kodu mu oturtur mutlu eder, diğeri gereksiz fırça yemenize yol açar.

A:)demek ki neymiş : bazı durumlarda kadınlara yalan söylemek, çok doğru bir davranıştır.


öte yandan sakın ola ki aşk, sevda, eski sevgililer konusunda odun gibi dosdoğru konuşmaya çalışmayın. yer yüzünde bunu sindirebilmiş bir kadın yoktur. (erkek olarak sizin de aksini sindirebileceğinizi sanmıyorum) bir ömür burnunuzdan gelir artık.

"
ya başınıza kakılır, ya da arada gözü yaşlı sevdiğinizi teselli için çırpınır durursunuz" emin olun size değilse de ona herşey eski sevgilinizi hatırlatır..

B:)
demek ki neymiş: her doğru, her yerde, her zaman, her kıza söylenmezmiş..


bir
üçüncü şık daha var. O da: kadınlar inanmak istemedikleri yalanlara asla inanmazlar. dünyanın en usta yalancısı da olsanız bunu başaramazsınız.. peki ne yapmak lazım. işte o zaman da onlara kendilerini zeki hissettirecek ipuçları vererek yakalanacak yalanlar söylemelisiniz.

ne gibi: çok pahalı aldığınız bir hediyenin, fiyatını az düşürüp söyleyin. böylece gerçek fiyatı öğrendiklerinde "
seni pis yalancı" demek yerine "ah canımmmmm ne incesin" diyebilirler.


diyelim ki evlisiniz ya da birlikte yaşadığınız bir kız arkadaşınız var: bir pazar günü esti aklınıza arkadaşlarınızla alemlere aktınız, felekten bir gece çaldınız. eve gelince sesinizi hafif grip olmuş gibi kısarak konuşursanız ve okeye takıldım biraz derseniz. "seni gidi seni... bana mı yutturuyosun maça gitmişsin" diyerek (sözde) yalanınızın yakalanmasına vesile olabilirsiniz. böylece kaplumbağalar gibi bağıra bağıra şeeettiğiniz düşünülmez...

fena mı, o da üstün zekasıyla
bir yalanınızı daha yakalamanın keyfini sürer, böylece herkes mutlu olur:)

C:)
demek ki neymiş: En iyi yalan, yakalanacak başka bir yalanla kamufle edilebilenmiş.


herkese kadınsız ve yalansız günler dilerim:p


İbrahim Ortaç

Çok okunan yazılar