Her yazar biraz malın gözüdür

13 yorum:


Kasdım bilimsel makale, ders kitabı veya siyaset ile ekonomi gündemi yazanlar değil ama edebiyat dünyasında her yazar biraz puşttur. Her yazar biraz 3 kâğıtcı, biraz lafazan, lafebesi, kelime canbazı ve oyuncudur...

Her yazar okuyucusu ile dansetmek ister, zihniyle oynar, bazısı ile sevişir, sürekli temas halindedir. Ama peşinen söylemek lazım çamaşırında her ıslaklık gördüğünde de her okuyucunun okuduğu yazıya bahane bulmaması lazımdır. Yani bazı arkadaşlar hemen alınganlık göstermesin yazdıklarımı okurken, zihninizi kurcalayan noktalara kendi kendinizin bulduğu cevaplardan ben mesul değilim. Yanılıyorsunuz, o sizin hüsnü kuruntunuz ben öyle bişi demedim.

Her yazar aksini söylese de tepki almak ister. Gerektiğinde taciz eder okuyucusunu. Adsız yorumculara olta atar, belaltına vurur. Bazen hiç kabahati yokmuş gibi kenara çekilip tartışmaları seyretmekten zevk alır. Bazen zaten hazır olduğu ceng'e katılan ilk yorumcuya bodoslama girer. "beğemiyosan okuma, sağ köşede çarpı var ordan kapa" söylemleri aslında "amma de geçirdim, kudur ve yine saldır bebeğim" in fransızcaya tercümesidir.

Her yazar paylaşımcıdır ve gizli bir teşhircidir. Adını özenle saklayanların bile göstermek istedikleri bir şeyler vardır. Merak uyandırmaktan hoşlanır, ilgi çekmeyi severler. Her yazar biraz assolisttir. Kompleks yapmayı sever. Öyle kelli, felli oturaklı yazanlar bile içlerindeki oyun kuruculuk veya oyunculuk hasretine engel olamazlar.

Her yazar toplumun yaZamazlarına inat aynı zamanda yaRamazıdır. Öğüt de verse söğüt gölgesinde yine bir hinoğlu hinlik kurcalar durur beynini. Alkışı sever, şımarıklıktan hoşlanır, olmadık yerde olmadık bir kelime ile pandik atar, okuyucunun poponusa değdirir geçer.

Her yazar biraz kâlbidir toplumun. Üzülüp ifade edemediklerinize üzülür ve ifade eder. Fotoğraf makinası gibi sosyal hayatın resmini çeker ve orjinalini tutmayan (dozu azaltılmış veya arttırılmış) kurgusal kopyalar üretir size.

Her yazarın zihni bir oyun bahçesidir. Salıncaklar kuruludur. Sizi önce süsler püsler, saçlarınızı tarar. Bazen genç bir kız ve romantik aşığı gibi salıncağa bindirir. Bir bakarsınız ki salıncakta sizi sallayan da o, eteğinizi havalandıran rüzgar da onun kelimeleri, dahası yere uzanıp elleri çenesinde bacaklarınızı gözetleyen sapık gözler de ona ait...

Ya da her yazar cinsiyetten uzak olarak, size kelimelerden ördüğü saçlarını kuleden uzatan Rapunzel'dir. Bir bakmışsınız tutunup tırmandığınız kelimeler aslında sizi bir kuyuya, bir labirente indiriyor. O yüzden aynı zamanda her yazar bir illüzyonist, bir sihirbaz, abra kadabra üstadır...

Her yazar bir turist rehberidir biraz. Sizi beyninin banliyolarında, ruhunun derinliklerinde gezdirir. Sizi ağırlamaktan, acı bir kahve ikramından keyif alır. Gece kelimelerini fazladan ikram edilmiş bonbon şekeri kıvamında cebinize alıp, uyurken dudaklarınızda gezdirmenizi, damağınızda hissetmenizi ve birlikte düşüncelere dalmanızı ister ve sizin tepkilerinizden gıdısı okşanmış kediler gibi keyif alır...

Her yazar şımartılmak ister. Özünde zaten yine şımarıktır ama ister ki kelimeleri karşılık bulsun. Biraz şaşırtsın sizi, etkilesin. Her yazar hem erkek hem dişidir. Zihinlerde döllemek ve döllenmek, doğurmak ve doğurtmak ister. Bir başkasına ilham olmaktan, bir başkasının yazdıklarından esinlenmekten hoşlanır. (kopyacıları kasdetmiyorum) mim'ciler de kısmen kasdımın dışındadır.

Her yazar bazen melankolik bir serseri, bazen kızgın bir boğa, bazen ıssız adamın önde gidenidir.
Arzuları anlaşılmakla, anlaşılmamak arasında ortalarda bir yerdedir. Suskun zamanlarında bile aklının gelgitleri, ruhunun medcezirleri tükenmez. Her yazar biraz tutkulu, biraz tutukludur. İlk şehirler arası otobüse binip dünyayı terketmek isteyecek kadar deli, dünyada cenneti düşleyerek hazzedebilecek kadar veli, bazen satmışım anasını diyecek kadar da serseridir...

Uzun lafın kısası: tabir caizse her yazar biraz Musa'nın asa'sı
Sözün özü: her yazar biraz malın gözüdür...


Kasdım bilimsel makale, ders kitabı veya siyaset ile ekonomi gündemi yazanlar değil ama edebiyat dünyasında her yazar biraz puşttur. Her yazar biraz 3 kâğıtcı, biraz lafazan, lafebesi, kelime canbazı ve oyuncudur...

Her yazar okuyucusu ile dansetmek ister, zihniyle oynar, bazısı ile sevişir, sürekli temas halindedir. Ama peşinen söylemek lazım çamaşırında her ıslaklık gördüğünde de her okuyucunun okuduğu yazıya bahane bulmaması lazımdır. Yani bazı arkadaşlar hemen alınganlık göstermesin yazdıklarımı okurken, zihninizi kurcalayan noktalara kendi kendinizin bulduğu cevaplardan ben mesul değilim. Yanılıyorsunuz, o sizin hüsnü kuruntunuz ben öyle bişi demedim.

Her yazar aksini söylese de tepki almak ister. Gerektiğinde taciz eder okuyucusunu. Adsız yorumculara olta atar, belaltına vurur. Bazen hiç kabahati yokmuş gibi kenara çekilip tartışmaları seyretmekten zevk alır. Bazen zaten hazır olduğu ceng'e katılan ilk yorumcuya bodoslama girer. "beğemiyosan okuma, sağ köşede çarpı var ordan kapa" söylemleri aslında "amma de geçirdim, kudur ve yine saldır bebeğim" in fransızcaya tercümesidir.

Her yazar paylaşımcıdır ve gizli bir teşhircidir. Adını özenle saklayanların bile göstermek istedikleri bir şeyler vardır. Merak uyandırmaktan hoşlanır, ilgi çekmeyi severler. Her yazar biraz assolisttir. Kompleks yapmayı sever. Öyle kelli, felli oturaklı yazanlar bile içlerindeki oyun kuruculuk veya oyunculuk hasretine engel olamazlar.

Her yazar toplumun yaZamazlarına inat aynı zamanda yaRamazıdır. Öğüt de verse söğüt gölgesinde yine bir hinoğlu hinlik kurcalar durur beynini. Alkışı sever, şımarıklıktan hoşlanır, olmadık yerde olmadık bir kelime ile pandik atar, okuyucunun poponusa değdirir geçer.

Her yazar biraz kâlbidir toplumun. Üzülüp ifade edemediklerinize üzülür ve ifade eder. Fotoğraf makinası gibi sosyal hayatın resmini çeker ve orjinalini tutmayan (dozu azaltılmış veya arttırılmış) kurgusal kopyalar üretir size.

Her yazarın zihni bir oyun bahçesidir. Salıncaklar kuruludur. Sizi önce süsler püsler, saçlarınızı tarar. Bazen genç bir kız ve romantik aşığı gibi salıncağa bindirir. Bir bakarsınız ki salıncakta sizi sallayan da o, eteğinizi havalandıran rüzgar da onun kelimeleri, dahası yere uzanıp elleri çenesinde bacaklarınızı gözetleyen sapık gözler de ona ait...

Ya da her yazar cinsiyetten uzak olarak, size kelimelerden ördüğü saçlarını kuleden uzatan Rapunzel'dir. Bir bakmışsınız tutunup tırmandığınız kelimeler aslında sizi bir kuyuya, bir labirente indiriyor. O yüzden aynı zamanda her yazar bir illüzyonist, bir sihirbaz, abra kadabra üstadır...

Her yazar bir turist rehberidir biraz. Sizi beyninin banliyolarında, ruhunun derinliklerinde gezdirir. Sizi ağırlamaktan, acı bir kahve ikramından keyif alır. Gece kelimelerini fazladan ikram edilmiş bonbon şekeri kıvamında cebinize alıp, uyurken dudaklarınızda gezdirmenizi, damağınızda hissetmenizi ve birlikte düşüncelere dalmanızı ister ve sizin tepkilerinizden gıdısı okşanmış kediler gibi keyif alır...

Her yazar şımartılmak ister. Özünde zaten yine şımarıktır ama ister ki kelimeleri karşılık bulsun. Biraz şaşırtsın sizi, etkilesin. Her yazar hem erkek hem dişidir. Zihinlerde döllemek ve döllenmek, doğurmak ve doğurtmak ister. Bir başkasına ilham olmaktan, bir başkasının yazdıklarından esinlenmekten hoşlanır. (kopyacıları kasdetmiyorum) mim'ciler de kısmen kasdımın dışındadır.

Her yazar bazen melankolik bir serseri, bazen kızgın bir boğa, bazen ıssız adamın önde gidenidir.
Arzuları anlaşılmakla, anlaşılmamak arasında ortalarda bir yerdedir. Suskun zamanlarında bile aklının gelgitleri, ruhunun medcezirleri tükenmez. Her yazar biraz tutkulu, biraz tutukludur. İlk şehirler arası otobüse binip dünyayı terketmek isteyecek kadar deli, dünyada cenneti düşleyerek hazzedebilecek kadar veli, bazen satmışım anasını diyecek kadar da serseridir...

Uzun lafın kısası: tabir caizse her yazar biraz Musa'nın asa'sı
Sözün özü: her yazar biraz malın gözüdür...

Şahsında bütün öküzlere kaldırıyorum kadehimi

13 yorum:

8 Mart dünya kadınlar gününü kutladığım dostlardan birinden bir mail geldi. Cüretine hayran olduğum gibi bir de cesaretimi sınayıp "sıkıyorsa yayınla" demeye getirmiş. Virgülüne dokunmadan yayınlıyorum.

Sevgili İbrahim.
Öncelikle 8 Mart dolayısı ile bile olsa bir kadın olarak beni hatırladığın için teşekkür etmek isterdim ama içimden ve senin gibilere öylesine öfke doluyumki kusura bakma bunu yapamayacağım.

Bir kadın olarak doğum günleri, evlilik yıldönümleri bir de yalancı meme gibi 8 Mart kadınlar gününde hatırlanıyor olmak koyuyor açıkçası. Siz erkekler peşimizden koşarken, arkamızdan dil dökerken pek bir zekisiniz maşallah. Ancak istediğinizi aldıktan sonra unutmakta da üstünüze yok. Doğum günümüzü hatırlıyor olmanız bile bir lütuf gibi geliyor size.

Dünyada kadının çilesini falan anlatıp feministlik yapacak değilim. Biliyorum ki siz erkekler feministliği de bize bırakmazsınız. Bir şekilde bize yanaşmak için yapamayacağınız yalakalık yok. Bakıyorum da dünya da kadın hareketlerinde bile başı nedense erkekler çekiyor. Oysa ezilen, horlanan, aşağılan hep kadın. Tecavüze uğrayan, baskı şiddet gören hep kadın.

Ülkemizde töre cinayetleri, namus cinayetleri, ensest, sübyancılık konularında orta sayfa haberleri ile yarışacak da değilim. Hepsi sizin gibi öküzlerin sakat bakış açısından kaynaklanmıyor mu? Hangi aşağılık baba küçük kızım beni tahrik etti diyebilir? Ama mahkeme çıkıp diyebiliyor değil mi. Hangi rezil insan öz kızını kümesin altına gömebilir ama gömüyorsunuz değil mi? Tecavüze uğrayan kadınlar, suçlu ilan edilen yine kadınlar. Geçtim bunları bir kalem. Bu yazgı korkarım hiç değişmeyecek. Kadının çilesi bitmeyecek.

Anneniz, bacılarınız başınızın tacı ama yoldan geçen bir kadın gördünüz mü, kıçına başına bakıp laf atmaktan taciz etmekten vazgeçmiyorsunuz değil mi? Kadına mal ya da eşya gibi bakmaktan. Gerektiğinde kullanıp atmaktan geri durmuyorsunuz. Ekonomik özgürlüğünü kazanmasına, sizden eğitimli, kültürlü bilgili olmasına katlanamıyorsunuz değil mi?

Evlerinizde ahçınız, bulaşıkçınız biziz. Hasta olsanız hasta bakıcınız. Çayı koymak, sofrayı hazırlamak hanginizin aklına ne zaman geliyor? Ne zaman elinizde (bir suçunuz yoksa ya da bir beklentiniz yoksa) bir sinema bileti, bir demet çiçek ile geldiniz kapımıza. Ne zaman arayıp sordunuz, sevgilisiz kalmadıkça. Hadi çekinmeyin itiraf edin. Bırakın çiçek getirmeyi, yiyeceği salatanın marulunu pazardan alıp, akşama salatayı bari ben hazırlayayım diyen kaç kişi var içinizde?

8 Mart dünya kadınlar gününde mi aklına geldim senin mesela? Hasta mıydım? Aradın sordun mu. Sen gittikten sonra ne acılar çektim umursadın mı? Ya bir kaza geçirseydim? Ya bir köşede cesedimi bulsalardı? Bir öküzün tecavüzüne uğramış olsaydım. Umrunda mıydı? Kaç gün ağlardın arkamdan sahi? Kendi çapkınlığını umursamayıp, tecavüze uğradı diye sevgilisini, nişanlısını, karısını terkeden öküzler yok mu sanki içinizde?

Alınma ama senin gibi ağzı laf yapan adamların yüreği nerde onu da merak ediyorum. İnsan seviyorsa sahip çıkar, benimsin dediği kadar seninim demeyi de becerir. En ufak zorlukta sıvışıp, en ufak dargınlıkta küserek başka kollarda teselli aramaz. Bir kadını sadece 8 Mart'ta hatırlamanın Mart'tan marta azıp ta sevişme derdine düşen mart kedilerinin davranışlarından ne farkı kalır? Ne oldu cicim? Sevgilinle mi darıldın da ben aklına geldim. Siz erkekler en ufak bir mesajınızda hemen gel kollarıma dememizi mi bekliyorsunuz?

Oysa sizi doğurup, büyüten analar da biziz. Çocuklarınızın kahrını çeken de. Koynunuza giren sevgililer de biziz. Peşimizden yanık türküler yaktığınız, uğrumuza (sözde) aşk acısı çektiğiniz. Bizim için birbirinizle kavgalar edip savaştığınız ve ne yazık ki istediğinize ulaştıktan sonra bir köşeye attığınız. Ulaşamadığınızda her türlü pisliği atmaktan, yaftalayıp damgalamaktan çekinmediğiniz de biziz, biz kadınlarız.

Kusura bakma İbrahimciğim. Bir ara dünya erkekler gününde ben de seni hatırlarım. Belki sevgililerim terkeder. Belki ben de sana iki şiir, bir kaç güzel söz söylerim. Çiçek alır kapına dayanırım senede bir gün. Sonra mart kedileri gibi sevişir unuturum bir dahaki 8 mart abazan bayramına kadar. Doğum gününü outlooka kaydettim artık hatırlarım. Telefonunu silmiştim. Bi çaldır kapa ben seni ararım.

Hadi öptüm İbrahimciğim senin ve senin gibi tüm öküzlerin 8 Mart kadın tavlama gününü kutlarım.

Seni çok seven
Leyla Metin

(kahretsin biz kadınlar yine unutamıyoruz değil mi?)


8 Mart dünya kadınlar gününü kutladığım dostlardan birinden bir mail geldi. Cüretine hayran olduğum gibi bir de cesaretimi sınayıp "sıkıyorsa yayınla" demeye getirmiş. Virgülüne dokunmadan yayınlıyorum.

Sevgili İbrahim.
Öncelikle 8 Mart dolayısı ile bile olsa bir kadın olarak beni hatırladığın için teşekkür etmek isterdim ama içimden ve senin gibilere öylesine öfke doluyumki kusura bakma bunu yapamayacağım.

Bir kadın olarak doğum günleri, evlilik yıldönümleri bir de yalancı meme gibi 8 Mart kadınlar gününde hatırlanıyor olmak koyuyor açıkçası. Siz erkekler peşimizden koşarken, arkamızdan dil dökerken pek bir zekisiniz maşallah. Ancak istediğinizi aldıktan sonra unutmakta da üstünüze yok. Doğum günümüzü hatırlıyor olmanız bile bir lütuf gibi geliyor size.

Dünyada kadının çilesini falan anlatıp feministlik yapacak değilim. Biliyorum ki siz erkekler feministliği de bize bırakmazsınız. Bir şekilde bize yanaşmak için yapamayacağınız yalakalık yok. Bakıyorum da dünya da kadın hareketlerinde bile başı nedense erkekler çekiyor. Oysa ezilen, horlanan, aşağılan hep kadın. Tecavüze uğrayan, baskı şiddet gören hep kadın.

Ülkemizde töre cinayetleri, namus cinayetleri, ensest, sübyancılık konularında orta sayfa haberleri ile yarışacak da değilim. Hepsi sizin gibi öküzlerin sakat bakış açısından kaynaklanmıyor mu? Hangi aşağılık baba küçük kızım beni tahrik etti diyebilir? Ama mahkeme çıkıp diyebiliyor değil mi. Hangi rezil insan öz kızını kümesin altına gömebilir ama gömüyorsunuz değil mi? Tecavüze uğrayan kadınlar, suçlu ilan edilen yine kadınlar. Geçtim bunları bir kalem. Bu yazgı korkarım hiç değişmeyecek. Kadının çilesi bitmeyecek.

Anneniz, bacılarınız başınızın tacı ama yoldan geçen bir kadın gördünüz mü, kıçına başına bakıp laf atmaktan taciz etmekten vazgeçmiyorsunuz değil mi? Kadına mal ya da eşya gibi bakmaktan. Gerektiğinde kullanıp atmaktan geri durmuyorsunuz. Ekonomik özgürlüğünü kazanmasına, sizden eğitimli, kültürlü bilgili olmasına katlanamıyorsunuz değil mi?

Evlerinizde ahçınız, bulaşıkçınız biziz. Hasta olsanız hasta bakıcınız. Çayı koymak, sofrayı hazırlamak hanginizin aklına ne zaman geliyor? Ne zaman elinizde (bir suçunuz yoksa ya da bir beklentiniz yoksa) bir sinema bileti, bir demet çiçek ile geldiniz kapımıza. Ne zaman arayıp sordunuz, sevgilisiz kalmadıkça. Hadi çekinmeyin itiraf edin. Bırakın çiçek getirmeyi, yiyeceği salatanın marulunu pazardan alıp, akşama salatayı bari ben hazırlayayım diyen kaç kişi var içinizde?

8 Mart dünya kadınlar gününde mi aklına geldim senin mesela? Hasta mıydım? Aradın sordun mu. Sen gittikten sonra ne acılar çektim umursadın mı? Ya bir kaza geçirseydim? Ya bir köşede cesedimi bulsalardı? Bir öküzün tecavüzüne uğramış olsaydım. Umrunda mıydı? Kaç gün ağlardın arkamdan sahi? Kendi çapkınlığını umursamayıp, tecavüze uğradı diye sevgilisini, nişanlısını, karısını terkeden öküzler yok mu sanki içinizde?

Alınma ama senin gibi ağzı laf yapan adamların yüreği nerde onu da merak ediyorum. İnsan seviyorsa sahip çıkar, benimsin dediği kadar seninim demeyi de becerir. En ufak zorlukta sıvışıp, en ufak dargınlıkta küserek başka kollarda teselli aramaz. Bir kadını sadece 8 Mart'ta hatırlamanın Mart'tan marta azıp ta sevişme derdine düşen mart kedilerinin davranışlarından ne farkı kalır? Ne oldu cicim? Sevgilinle mi darıldın da ben aklına geldim. Siz erkekler en ufak bir mesajınızda hemen gel kollarıma dememizi mi bekliyorsunuz?

Oysa sizi doğurup, büyüten analar da biziz. Çocuklarınızın kahrını çeken de. Koynunuza giren sevgililer de biziz. Peşimizden yanık türküler yaktığınız, uğrumuza (sözde) aşk acısı çektiğiniz. Bizim için birbirinizle kavgalar edip savaştığınız ve ne yazık ki istediğinize ulaştıktan sonra bir köşeye attığınız. Ulaşamadığınızda her türlü pisliği atmaktan, yaftalayıp damgalamaktan çekinmediğiniz de biziz, biz kadınlarız.

Kusura bakma İbrahimciğim. Bir ara dünya erkekler gününde ben de seni hatırlarım. Belki sevgililerim terkeder. Belki ben de sana iki şiir, bir kaç güzel söz söylerim. Çiçek alır kapına dayanırım senede bir gün. Sonra mart kedileri gibi sevişir unuturum bir dahaki 8 mart abazan bayramına kadar. Doğum gününü outlooka kaydettim artık hatırlarım. Telefonunu silmiştim. Bi çaldır kapa ben seni ararım.

Hadi öptüm İbrahimciğim senin ve senin gibi tüm öküzlerin 8 Mart kadın tavlama gününü kutlarım.

Seni çok seven
Leyla Metin

(kahretsin biz kadınlar yine unutamıyoruz değil mi?)

Çok okunan yazılar